featured
  1. Haberler
  2. Dergi
  3. Tıbbu İllet

Tıbbu İllet

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ALLAH’ın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Allah’ın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun. Allah’ın izniyle bu yazımızda koruyucu hekimlik konusuna devam edeceğiz inşallah. Geçen yazımızda hastalıkların çoğunun yeme ve içme ile alakalı olduğundan bahsetmiştik. Ya haram olan şeylerden yeme veya haram olmayan ama vücuda zararlı olan şeyleri yemeye bağlı ya da vücuda zararlı olmayan ve haram olmayan gıdaların uygunsuz miktarda tüketilmesine bağlı (yanlış beslenmeye bağlı) hastalıklara yakalanma riskinin çok daha fazla artacağına değinmiştik. Her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da bizi kendisine muhtaç etmek isteyen sistemin, besinler üzerinde oynadığı oyunlara değinelim inşallah. Bu yazımız biraz sıkıcı gibi gelebilir ama konu iyice anlaşılırsa, aslında kendimizin ve ailemizin sağlığını korumada bayağı önemli bilgiler öğrendiğimizi fark edeceğiz inşallah. Öncelikle çocuklarımızı sevindirmek için arada sırada hepimiz marketlerden hazır yiyecek ve içecekler alıyoruzdur diye tahmin ediyorum. Peki aldığımız bu ürünler çocuklarımızı sevindirdiği kadar, sağlıklarını da olumlu etkiliyor mu? Ona bakalım.

Aldığımız bu hazır gıdaların içerisinde gerek ağızda güzel bir tat bırakması için gerekse de kısa sürede bu gıdaların bozulmasının önüne geçebilmek için; tatlandırıcı, kıvam koruyucu, renklendirici, bozulmayı önlemek için vs.. çeşitli katkı maddeleri eklenmektedir. Şurası gariptir ki ambalajlı her ürünün içerisinde bu zararlı katkı maddelerinden bir veya birkaçı bulunmaktadır. Bazı markaların “hiçbir koruyucu madde içermez” reklamına aldanmayın. Çünkü koruyucu madde içermemesi, hiçbir katkı maddesi yoktur anlamına gelmez. Örneğin lezzet arttırıcı monosodyum glutamat gibi veya kıvam arttırıcı diğer katkı maddelerini ekleyip “hiçbir koruyucu madde yoktur” reklamını yapabiliyorlar. Bu ürünlerde hiçbir koruyucu madde olmayabilir ama insan vücuduna zararlı katkı maddeleri ise bol miktarda bulunmaktadır. Reklamlarını ise “hiçbir koruyucu madde yoktur” şeklinde yapıp doğal bir ürünmüş gibi göstermeye gayret ediyorlar. Sanki içerisinde insan sağlığına zararlı hiçbir madde yokmuş gibi bir imaj vermeye çalışıyorlar. Halbuki o bahsini yapmadıkları katkı maddelerini ekleyip, insanları aldatmaktan çekinmiyorlar.

Marketlerde satılan şu şu şu ürün zararlı demek yerine, ürünlerin içerisinde bulunan insan sağlığına zararlı katkı maddelerinden bahsedersek, herkes alacağı ürünü o çerçevede değerlendirip alabilir. O yüzden insan sağlığına zararlı katkı maddelerini konuşursak daha hayırlı olur Allah’ın izniyle. -Aspartam: İlk üretildiğinde böcek öldürücü olarak imal edilmesi ve sonrasında hazır ambalajlı besinlere katkı maddesi olarak kullanılması gariptir. Şekerden 200 kat daha tatlı olan sentetik bir tatlandırıcıdır. Şekersiz sakızlarda, diyet kolalarda, kahvaltı gevreklerinde hazır çay ve kahvelerde, reçel, ketçap vs. gibi market eşyalarında ve ilaç sanayisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Zararları ABD vatandaşları tarafından öğrenildikten sonra özellikle diyet kola satışları bir hayli düşmüştür. Bunun üzerine aspartamı üretici firmalar asesülfam potasyum ve sükraloz olarak değiştirmeye gitmişlerdir. İşin garip tarafı hepsi de DNA bozulmasına sebebiyet verdiğinden kanserojendir (kansere neden olma). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kanser ajansı bile aspartamı olası bir kanser nedeni olarak kabul etmektedir. İşin garip tarafı Dünya Sağlık Örgütü tarafından bile olası kanser nedeni kabul edilen bu ürün nasıl olur da hemen hemen her ambalajlı ürünün içerisinde kendine yer bulur? Zayıflama çayı veya sporcu içeceklerinde aspartam bulunmaktadır ve bu ürün kişinin metabolizmasını yavaşlatır. Dolayısıyla zayıflama amaçlı kullanılan bu besinler gariptir ki daha çok şişmanlatır. Kanser harici, baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, depresyon, uykusuzluktan tutun, MS, Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığına (bunama-unutkanlık) kadar nörolojik hastalıklara yakalanma riskini arttırır. Şimdi soralım kendimize , çocuklarımıza gönlü hoş olsun diye tatlı zehir içirir miydik?

-MSG (Monosodyum glutamat): Aspartam gibi sinir hücrelerini aşırı uyararak zarar görmesine ve ölmesine neden olur. Hazır çorbalarda, cipslerde, gofretlerde, hamburger vs. ürünlerde bol miktarda bulunmaktadır. Parkinson, Alzheimer hastalığı, Epilepsi(havale), Migren, Fibromiyalji gibi nörolojik hastalıklara neden olur. Doyma mekanizmasını bozar bu yüzden aşırı besin tüketimine neden olur ve ona bağlı da kolestrol yüksekliği, şeker hastalığı(DM) ,tansiyon hastalığı ve çeşitli kalp hastalıklarına neden olur. Bunun da zararlı olduğu insanlar tarafından anlaşılınca üretici firmalar üzerine düşeni yaptı. Ne mi yaptı? Tabi ki bu zararlı katkı maddesini hazır besinlerden çıkarmadılar onun yerine E621 kod ismini kullanarak satışa devam ettiler ve halen de ediyorlar. Ne kadar da insan sağlığını düşünüyorlar değil mi? -Trans Yağlar: İnsan sağlığına son derece zararlı olan bu yağlar doymamış yağ grubunda yer alırlar. Kullanımı kolay, maliyeti düşük olması ve besinlere uzun süre dayanıklılık vermesi nedeniyle özellikle paketli ürünlerde sıklıkla kullanılmaktadır. Margarinlerde, kızartma yağlarında, fırın ve pastacılık ürünlerinde, bisküvi, çikolata, gofret, cips, kraker gibi birçok üründe bulunur. İnsülin direncine neden olup, aşırı kilo, obezite, tip 2 diyabeti tetikleyebilir. Kolestrol seviyesini yükseltir, kalp hastalığı, felçlik gibi hastalıklara neden olur. İnsanlar transyağlar konusunda da bilinçlenince üreticiler aynı şekilde transyağları besinlerden çıkarmak yerine diğer ismini “hidrojenize yağ” kullanmaya geçip , satışlarına devam etmekteler. İnsan sağlığı bu kadar mı değersiz? Ne yazık ki öyle. -Sodyum Sülfat (E250): Et ürünlerinde raf ömrünü uzatmak için sıklıkla kullanılmaktadır. Sucuk, salam, pastırma gibi şarküteri ürünlerinde kullanılmaktadır. Lösemi(kan kanseri) riskini %700 arttırır, pankras kanseri riskini %67 arttırır. Özellikle çocuklarda Beyin kanseri riskini arttırır.

Sodyum Nitrat da aynı şekilde insan sağlığına zararlıdır, kişinin kısır olma ihtimalini arttıran diğer katkı maddesidir. -Sülfür Dioksit: Meyve sularında , kurutulmuş meyvelerde, konservelerde bolca bulunur. Kan basıncını düşürür, kalp hızını arttırır(taşikardi) , astım atağına ve kurdeşen hastalığı riskini arttırır. -Bütilat Hidroksi Anizol: Katı ve sıvı yağların bozulmasını küflenmesini önlemek için kullanılır. Patates cipslerinde, bitkisel yağlarda, sakızda bulunmaktadır. Sinir sistemini etkiler, davranış değişikliği ve kanser olma ihimalini arttırır. -Potasyum Bromat: Ekmek yapımında, hacmi arttırmak ve ekmeğin rengini beyazlatmak için kullanılır. Bazı un üreticileri irmik altı un diye adlandırılan kalitesiz unlara bu katkı maddelerini ekleyip rengini beyazlatıyor ve ekmeklik unmuş gibi fırınlara satışı yapılıyor. Ekmeğe çakmak tuttuğunuzda alev alıyorsa bu katkı maddesi eklenmiştir. Beyaz ekmekten uzak durup tam tahıllı ekmek almakta yarar var. -Yüksek Fruktoz Mısır Şurubu: Kötü kolestrol olan LDL’yi hızlıca yükseltir ve buna bağlı ateroskleroz, kalp hastalığı ve şeker hastalığına sebebiyet verir. Kola, gazoz, gofret, puding, ketçap vs. ürünlerde bolca bulunur. -Titanyum Dioksit (E171): Tekstil ürünlerinde, diş macununda, duvar kağıdında, gıda boyası olarak beyaz toz şeklinde gıdalarda, şeker, tuz, sakız, çorbalar, soslar vs. gıdalar dışında güneş kremi, deodorant, parfüm gibi kozmetik ürünlerde, gariptir ki şifaya vesile olsun diye kullandığımız ilaçların içerisinde ve yine gariptir ki COVID-19 döneminde 2 yıl boyunca bizlere zorla kullandırılan maskelerin yüzeyinde sıklıkla bulunmaktadır. Kanserojendir, Akciğer üzerinde hasar oluşturur, sinir hücrelerine zarar verir.

-Paraben; Meme kanseri gibi hastalıklarla ilişkisi olan paraben; şampuanlarda, deodorant, parfüm, diş macunu ve hatta çocuklara, kemikleri güçlensin diye reçete edilen D vitamini damlalarında dahi bulunmaktadır. Kadınlık hormonu olan östrojeni taklit eder ve erkeğin hormonal yapısına zarar verir. Her ne kadar dünyada sözü geçen FDA gibi ekoller her ne kadar zararlı görmese de tecrübe ile sabittir ki, nice maddeler de zararsızdır denilip, yıllar içerisinde kanserojen olduklarından toplatılmıştır. O yüzden uzak durmak daha hayırlıdır (Allahu Alem). Özetle hazır gıdalara eklenen saydığımız ve saymadığımız insan sağlığına zararlı katkı maddelerini düşününce, üretenin ve kullanılmasına izin verenlerin aslında dertleri insan sağlığını geliştirmek olmadığını fehmediyoruz. Tam tersine bu katkı maddelerinin bizlere zarar verdiğini bildikleri halde satışını onaylamaktalar. Daha da ileri gidip şu margarin kalp dostu veya güne şu mısır gevrekleriyle başlayın veya şu diş macunu sağlınız için en iyisi diyerek bizlere zehri süslü gösterip bizleri aldatmaktan geri kalmıyorlar. Bizlerin de bu ürünlerin bütününden kaçınmamız imkansız olduğu için, temel stratejimiz ne kadar çok kaçınırsak o kadar iyi olmalı. Değinmek istediğim diğer bir konu: Bugün hepimiz meyve-sebze ihtiyacını ya pazardan karşılıyor ya da imkanı olanlar kendileri yetiştirip meyve-sebze ihtiyacını karşılama yoluna gidiyor. Pazardan en iri, en güzel görünen, en parlak olan hiçbir bozulma emmaresi olmayan meyveyi seçip, ailemize en iyisini! getiriyoruz değil mi? Kendi bahçemizde yetiştiriyorsak verimi arttırmak ve kaliteyi arttırmak için belki 3-4 çeşit tarım ilacı kullanıyoruz değil mi? Ürünleri toplarken “Elhamdulillah” diyoruz değil mi?

Peki aslında bu seçimlerimiz bizim için hayır değil de şer ise? Aslında biz ailemiz için en iyi olanı değil de en zararlı olanı tercih ediyorsak ve bunun da farkında değilsek? Tarım ilaçları hakkında konuşursak bu konu daha iyi anlaşılacak inşallah. Pardon tarım zehirleri (pestisit) demek istemiştim. İşlevine göre bu ilaçlar böcek öldürücü (insektisit), ot öldürücü (herbisit) ve mantar öldürücü (fungisit) diye ayırabiliriz. Dünyada yılda 3 milyon ton civarında pestisit kullanılıyor. Aslında o kadar zararlılar ki; 2. Dünya savaşında orgonafosfat (pestisit) olan sarin gazından kimyasal silahlar üretilmiş ve kitle imha bombası olarak kullanılmıştır. Kaldı ki günümüze doğru da ne yazık ki kullanılmaya devam ediliyor. Pestisitler insanda kanserden tutun, solunum sistemi hastalıklarından, sinir sistemi hastalıklarına, kan hastalıklarına kadar birçok hastalığa neden olabilir. Ürünün verimini arttırmak için kullanılan pestisitler ne yazık ki meyve-sebzenin üzerinde kalıyor ve suda çözünmediğinden suyla yıkama yaptığımızda dahi halen ürünün üzerinde kalıyor ve meyve-sebzeyi tükettiğimizde ise direk vücudumuza geçiyor, hastalıklara sebebiyet veriyor. Pestisitlere verilecek en güzel örnek; meyve-sebzelere dadanan böcekleri çok etkili bir şekilde öldüren, ürünün verimini çok fazla arttıran ama ne yazık ki ürünü tüketirken vücudumuza girip depolanıp çeşitli hastalıklara yol açan DDT dir. En ufak soğuk algınlığından tutun (bağışıklık sistemini etkilemesine bağlı) en ağır hastalıklara, kanserlere kadar birçok hastalığa neden olabiliyor. Bu yan etkilerinden dolayı birçok ülkede yasaklanmıştır. Türkiye’de 1987 yılında yasaklanmıştır. Ama ne yazık ki bazı bölgelerde insan sağlığı yok sayılarak halen kaçak kullanılıyor. Pestisitler sadece meyve-sebzeye dadanan böcekleri değil, toprağa, havaya, suya karıştığından arıları, kelebekleri, balıkları hatta kuşları dahi öldürüyor. Şüphesiz pestisit dediğimiz bu kadar zararlı olan kimyasalların kullanılmasındaki amaç insan sağlığı olmadığı açıktır.

İster bilinçli kullanılsın, isterse de bilinçsiz kullanılsın sonuçta nesle ve ekine zarar vermektedir. Kısaca pazardan meyve-sebze alıyorsak; en güzel görünümlü ve en parlak olanı (balmumu ya da parafinle kaplıyorlar) pestisitlerin hiç çekinilmeden kullanıldığı ürünlerden ziyade albenisi olmayan, kurtlu olanı tercih etmek Allahu Alem daha yerinde bir karar olur. Kurtludan kastımız, meyveleri kurtlanabilmiş tezgahtan, sağlamları almaktan bahsediyoruz. Eğer biz yetiştiriyorsak elimizden geldiği kadar az kimyasalla bu ürünleri elde etmeye çalışırsak hastalıkların çoğunun yolunu kapatmış oluruz Allah’ın izniyle.

Asrı Saadet Dergisi 2. Sayı 2024
Kalakut

Tıbbu İllet
Yorum Yap
Giriş Yap

Asri Saadet Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!