Orucun İnsan Metabolizması Üzerindeki Etkileri
ALLAH ’ ın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Bu yazımızda geçen yazımızda değindiğimiz ama bitiremediğimiz peygamberimizin(sav); ‘‘Oruç tutunuz sıhhat bulunuz ‘’ hadisinde belirtmiş olduğu orucun modern tıbba göre insan sağlığı üzerindeki etkilerine devam edeceğiz inşallah..
Orucun insan sağlığı üzerindeki diğer bir faydası; vücuttaki hücre fonksiyonları, genler ve hormonlar üzerindeki olumlu etkisidir. Normalde erkekte az, kadında ise daha fazla olacak şekilde vücutta östrojen hormonu sentezlenir. Kadınlarda yumurtalıklardan sentezlenen bu hormonun az bir kısmı yağ dokusundan da sentezlenir. Testesteron nasıl ki erkeklik hormonu olarak anılırsa östrojen hormonu da aynı şekilde kadınlık hormonu olarak anılır. Yediğine içtiğine dikkat etmeyip kilolu olan kişilerin vücuttaki yağ dokusu miktarı artar. Böylelikle bu yağ dokusundan sentezlenen östrojen hormonu miktarı arttığından dolayı, vücuttaki östrojen seviyesi de yükselir. Erkekte normalde çok az bir miktarda bulunması gereken başka hormonların kendisine dönüşümüyle oluşan bu östrojen hormonu, yağ dokusundan da sentez edildiği için, yağ oranı fazla, kilosu fazla olan obez erkeklerdeki kan seviyesi daha yüksek olur. İşte erkekte yükselen bu kadınlık hormonu erkeğin fizyolojisinden tutun, karakterine kadar kişiyi olumsuz yönde etkiler. Erkeklik hormonu dediğimiz testesteronun vücuttaki etkilerini bozar. Erkeklerde kısırlığa neden olur. Kadınlara bakacak olursak aynı şekilde yağ dokusu fazla olan kadınlarda da bu hormonun miktarı artacaktır. Her ne kadar bu kadınlık hormonunun miktarı artınca bu onların lehine gibi görünse de olay bunun tam tersi yönünde olmakta, ne yazık ki onların da sağlığını olumsuz etkilemektedir. Polikistik over hastalığı (PCOS) denilen kadınlarda yumurtlama sürecini olumsuz etkileyen bir hastalığa dolayısıyla onlarda da kısırlığa neden olabilmektedir. Sadece olayı kısırlık yönünden ele aldık bunun yanında insan sağlığı üzerine birçok olumsuz etkisi vardır. Her iki cinste de pıhtılaşma eğilimine neden olur yani damar içinde pıhtı atmasına bu yüzden bu pıhtının organların kan akımını bozmasına kısaca organ işlevi kaybına ve ölüme kadar vesile olabilir. Bunun yanında kişilerde yüksek tansiyon hastalığına neden olabilir. Kişilerde şişmanlığı arttırır, selülite neden olur. Yağ dokusundan sentezlenen bu hormonun yağ dokusu miktarını da arttırması dikkat edilmesi gereken diğer bir noktadır. Zira yağ dokusu miktarı da aynı şekilde östrojen hormonu sentezini daha da arttıracak ve bu artan hormon yine yağ dokusu miktarının arttıracak kısaca kısır bir döngüye kişi girmiş olacak. Aynı şekilde bu hormon meme kanseri ve rahim kanseri olma ihtimalini önemli bir ölçüde arttırır. Geriye dönecek olursak bu kadar hastalığa sebebiyet veren neydi? Kişinin aşırı ve uygunsuz miktarda beslenip vücuttaki yağ oranı miktarını arttırmasıydı değil mi? İşte oruç; yukarıda bahsedip bilebildiğimiz ve şu an ki ilimle bilemediğimiz birçok mekanizma ile, vücutta oluşan hastalıkların temelindeki yağ oranı miktarını düşürür. Kişi yukarıdaki bahsettiğimiz hastalıkların önüne ALLAH’ın izniyle geçebilir. Kişi kendini hem bedenen hem de zihnen daha iyi hisseder.
Oruç aynı şekilde vücuttaki büyüme hormonu (GH) seviyesini arttırır. Büyüme hormonu ise; büyümeyi, hücre üretimini ve hücre yenilenmesini sağlar. Aynı zamanda büyüme hormonu vücut yağ oranını da azaltır. Oruç, zihinsel sağlık ve ruh hali üzerinde de olumlu etkiler gösterebilir. Oruç sırasında, stres hormonları azalır ve serotonin ve endorfin gibi mutluluk hormonları artar. Oruç tutmak, stres ve anksiyete seviyelerini düşürüp, kişiye sakinlik ve huzur hissi verir.
Orucun insan metabolizması üzerindeki en büyük faydası Allahu A’lem özellikle son dönemlerde popüler olan, 2016 yılında japon bilimci, hücre biyoloğu Yoshinori Ohsumi’nin Nobel tıp ödülünü almasını sağlayan otofaji konusudur. Kendi kendini yemek anlamına gelen otofaji kısaca; eski hasarlı hücrelerin ya da işlevini yitirmiş hücrelerin bileşenlerini sindirerek yeniden kullanmasını sağlayan, vücut hücrelerinin yenilenmesi olayı anlamına gelmektedir. Otofajiyi geri dönüşüm cihazına benzetebiliriz ya da kalite kontrol yapan bir mekanizma olarak görebiliriz daha basit bir örnek vereceksek arabaların peryodik bakımlarının yapıldığı bir sisteme benzetebiliriz. Arabanın nasıl ki bir yeri arızalandığında, arızalanan yer tamir edilip veya değiştiriliyorsa, otofajide de bir hücre hangi nedenden olursa olsun kısmen veya tamamen zarar gördüğünde aynı şekilde o hücre veya bir kısmı eğer ki onarım mekanizmalarıyla onarılamıyorsa, hasarlanmış kısım sindiriliyor ve buradan üretilen enerji de diğer hücrelerin yenilenmesinde kullanılıyor. Diyelim ki bir virüs veya radyasyon veya başka sebepler sizin hücrenize girip size zarar vermeye başladı. İşte eğer ki buranın tamiri mümkünse önce tamir mekanizmalarıyla bedenimize verilen bu zarar iyileştiriliyor, tamir ediliyor ama tamiri mümkün değilse savunma sistemimiz bir karar alıyor!! ve kendi işlevini yitiren bu hücreye saldırıp onu yok ediyor. Bununla da yetinmeyip buradan üretilen enerjiyi de başka hücrelerin yenilenmesinde kullanıyor. Subhanallah… Ne güzel bir sistem değil mi? Peki sorarım sizlere? Bu bizi dehşete düşüren şu sisteme baktığımızda, bu otofaji nasıl devreye giriyor, nasıl vücuttaki anormal işlevi anlıyor ve nasıl bunu düzeltiyor? Modern tıp bu sistemi kısmen açıklamış olsa da, biz farkında olmadan gerek bizim bedenimizde gerekse de çevremizde bunun gibi sayı ile tarifleyemiyeceğimiz bir sürü mekanizmalar bulunmaktadır. Kişi ya kendi bilgisiyle ve aklıyla ulaştığı bu mekanizmalardan sorumlu olan yapıların her birine tek tek akıl verecek ya da bu muhteşem sistemlerin arkasındaki O sonsuz güce sahip olana iman edecek.
Yusuf (as)’ın şu sözü ne kadar da bizlerde netleşiyor değil mi?
“Ey zindan arkadaşlarım! (Hiç düşündünüz mü?) Birbirinden ayrı, darmadağınık rabler mi daha hayırlıdır, yoksa (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid ve (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr olan Allah mı?” (12/Yûsuf, 39)
Otofaji normalde asgari düzeyde ALLAH’ın izniyle hepimizin bedeninde gerçekleşmektedir. Ama bazı şeyler otofaji olayını tetiklemektedir ve etkisi çok daha fazla görülmektedir. En önemli otofajiyi arttıran etken oruç tutmak ya da uzun süreli açlıktır (halk arasında aralıklı oruç dedikleri sistem). Düşünebiliyor musunuz? Oruç tuttuğunda bedenindeki hasarlı hücreleri öldür ve diğer kalanları yenile!!! Ne güzel bir sistem. Peki otofaji yeteri kadar devreye girmediğinde, bu hasarlı hücreler ölmezse ne olur?
İnsanoğlu yüzyıllardır belki daha fazla bir süredir genç kalabilmek için, ölmemek için, ölmeyen hücreler hakkında birçok araştırma yapmıştır. Hatta hiç unutmam, eğitim yıllarımda dersini dinlediğim dünya perest hocalarımdan bir tanesi çok sessiz ve sakin idi. Bize derste anlattığı konu ölümsüzlük hücrelerine geldiğinde ilk defa orada, o kadar heyecanlandığına ve gözlerinin içinin o kadar parladığına şahit olmuştum. Belki bütün dünyaya sahip olanların bile bu uğurda gözlerini kırpmadan bütün malını verebilecek bir mesele!! Ama sonuca baktığımızda durum bunun tam tersi. İnsanoğlunun peşinden koştuğu otofaji veya diğer yollarla ölmeyen bu hücreler, gelin görün ki değil insanı genç ve ölümsüz tutmak, bunun tam tersi kanser hastalığına sebep olup kişinin ölümüne vesile olmuştur. Aslında çoğumuzun duyduğu kanserli hastalara verilen kemoterapi, rapyoterapi veya diğer tedavi yöntemlerinin amacı insanoğlunun peşinden koştuğu kendisiyle ölümsüzlük aradığı, bu ölmeyen hücreleri öldürmektir.Modern tıp gençliğin sırrının bu ölmeyen kanser hücrelerinde değil aslında otofajide olduğunu anlamıştır.
Otofaji; bir taraftan kanserleşebilme ihtimali olan hücreleri öldürürken diğer taraftan otofajinin gençlik genleri dediğimiz ve modern tıbbın halen hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığı sirtüin genlerini aktifler. Böylelikle kişinin sağlığını korumasında büyük bir etkisi vardır.
Önceden oruca karşı olup İslam’a düşmanlık yapanlar, orucun insan sağlığı üzerindeki faydalarını görünce, bu faydaları ALLAH (ac)’ın emirlerinin bizim için aslında her anlamda hayır olduğuna bağlamayıp, sahur ve iftar vaktini değiştirip (aralıklı oruçta öğlen 12 ile akşam 8 arası yemek serbest diğer saatlerde yasak), sağlık için faydalı olanın aslında aralıklı oruç olduğunu insanlara lanse ettiler. Kendileri dinden uzak olmayı tercih ettikleri gibi insanları da dinden uzaklaştırmaya çalıştılar ve başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. Günümüzde pek çok diyetisyen ve doktor insanlara aralıklı orucu telkin etmektedirler. Şu son yıllarda modern tıp, orucun insanlar üzerindeki faydasını bilimsel zeminde açıkladığından bahsettik. Halbuki İslam bunu son yıllarda değil 1400 yıl önce hatta çok daha önceleri orucun faydalarını anlatmıştır. Bunu duyan her insana düşen son yıllarda değil de 1400 yıl önce hatta çok daha önceleri orucun faydalarını anlatan İslam’a teslim olmak değil midir?
Peygamber (sav); ‘’Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz’’ demesi veya ALLAH (ac)’ın;
‘’Ey iman edenler! Sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınıp korunursunuz’’ (Bakara 183)
Bakın sadece 1400 yıllık mevzu değil oruç konusu, çok daha öncelere dayandığını ALLAH (ac) bize bildirmektedir. İnsana düşen bizi yaratan elbette ki bizim fıtratımızı, metabolizmamızı en iyi bilendir demesi değil midir? Hiç şüphesiz ki El-Latif olan, bunları da ve bizim bilmediğimiz ama sadece O’nun bildiği diğer meseleleri de en ince ayrıntılarına kadar
bilendir demesi ve sadece O’na teslim olması değil midir? Hiç şüphesiz her akıl her vicdan ve her bozulmamış fıtrat bunu kabul eder. Kaldı ki modern tıp orucun bizim üzerimizdeki olumlu etkilerinden veya bu mekanizmalardan sadece çok az bir kısmını aydınlatmıştır. Müslümana düşen kendisine yakışır bir şekilde teslim olmak değil midir? Rabbimiz bize bir şeyi emrettiyse hiç şüphesiz ki vardır bir hikmeti deyip teslim olmak değil midir?
Soruyorum sizlere kardeşler imanınız daha da artmadı mı?
Selam ve dua ile…
Asrı Saadet Dergisi 4. Sayı 2025
Kalakut