Bismillahrrahmanirrahim
Kıymetli abiler; bizler hatırlarsanız geçen yazımızda ahlak ve adab ilkelerine başlamıştık. Müslümanlar olarak nasıl bir ahlaka, nasıl bir edebe sahip olmalıyız? Bu minvalde ilk olarak Rabbimize karşı edep, haya meselesini anlattık. Bizler Allah’tan haya etmeli, sakınmalıyız. Hiç kimsenin olmadığı mekanlar da dahi; kimse yok, kimse bizi duymuyor algısıyla hareket edemeyiz. Allah var, O bizi görüyor ve bizi işitiyor. En fazla kendisinden utanılmaya, haya edilmeye layık olan hiç şüphesiz Allah’tır.
O telefonunuzu, bilgisayarınızı elinize alıp, zaten kimse yok, dilediğimi yapıp, dildiğim programları izleyebilirim diyemezsiniz. Kimse yoksa dahi Allah var. O, bütün yaptıklarımıza ve söylediklerimize şahittir. O’ndan utanmalıyız.
Rasulullah (s.a.v) dedi ki:
“ Şüphesiz ki insanların nübüvvetten öğrendikleri ilk şey: Utanmıyorsan dilediğini yap.” (Buhari)
Allah’tan haya eden kişi, hayatının bütün alanlarında hayalı ve edepli olabilir.
Kur’an’a karşı hayalı, edepli olur. Çünkü Kur’an, Allah’ın kitabıdır. Peygambere karşı edepli olur. Çünkü peygamber, Allah’ın Rasulü’dür. Allah’a karşı hayalı olan anne-babaya karşı da edepli olur. Çünkü bunu Allah (ac) emrediyor.
Diğer adab ve haya meseleleri de hiç şüphesiz Allah’tan haya etmekle olur.
İstiyorum ki; Allah’tan haya edip, edep sahibi olmaktan sonra, O’nun kitabına karşı nasıl bir adaba sahip olmalıyız? Bunları anlatayım.
Kur’an’a karşı ilk olarak takınmamız gereken edep onu okumaktır. Allah (ac) bu kitabı bizlere okuyalım diye indirdi. Dolayısıyla ona karşı yapılacak ilk şey onun insanlar tarafından okunmasıdır.
Bu kitap raflara konulmak için indirilmedi. Bu kitap duvarlara asılmak için indirilmedi. Bu kitap her evde bulunsun, ama okunmasın diye de indirilmedi. Yine bu kitap, içinden sadece belirli zamanlarda Yasin okunsun, gerisi bırakılsın diye de indirilmedi. Peki ne için indirildi?
Öncelikli olarak okunsun diye indirildi. İnsanlar okusun ve hak ile batılı görsünler. Hidayet ve rahmet kaynağıdır bu kitap. İnsanlar onu okudukları takdirde hidayet olunurlar. Bu, peygamberin (s.a.v) ilk emrolunduğu şeydir.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin (en cömert ve ihsanı en bol olan) El-Ekrem’dir. O ki; kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti.”
Kur’an’a karşı ilk sorumluluğumuz onu okumaktır. Biliyorsak arapça, bilmiyorsak kendi dilimizde okumalıyız.
Rasulullah(s.a.v) dedi ki;
“ Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreten kişidir.” (Buhari)
Arapça yüzünden okumayı bilmiyorsak ilk işimiz, onu okumayı öğrenmek olmalıdır. En güzeli, bu Kur’an’ı hem Arapçasından hem de kendi dilimizde okumamızdır. Arapça okunmasında ayrı ecirler, Türkçe okunmasında ayrı ecirler (sevaplar) vardır.
Arapça okunmasının faziletine dair Rasulullah (s.a.v) dedi ki;
“Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa ona bir hasene (ecir) vardır. Her hasene (ecir) de on misli kadar artar. Ben demiyorum ki ‘elif lam mim’ bir harftir. Bilakis elif bir harf, lam bir harf ve mim bir harftir.”
Bu büyük bir mükafattır. Tabi Kur’an’ı okuyan ve öğrenen bir kişinin en hayırlı insanlardan olabilmesi için bu işini ihlasla yapması gerekir.
Aynı şekilde Kur’an’ı okuduğunuzda ihlasınızı gözetmediyseniz her harf için on kat ecir de alamazsınız.
Hangi amel olursa olsun ilk aranan şartlardan bir tanesi ihlastır. Şayet ihlas yoksa isterse Kur’an’ı her gün bitirsin, eğer ihlas yoksa hepsini ezber olsanız da boştur. Bilhassa ilim talebeleri sizler iyi dinleyin. Çünkü sizler hafızlık yapıyorsunuz. Bundan dolayı ihlasınızı her zaman kontrol etmeli, niyetinizi güzelleştirmelisiniz.
Rabbimiz Bakara suresinde ihlasla yapılmayan ameller için dedi ki:
“Onun misali, üzerinde toprak bulunan, sağanak yağmurun değmesiyle (toprağın suyla aktığı) çıplak kayanın misali gibidir. Yaptıkları hiçbir şeyin (Allah katında bir karşılığı yoktur ve yaptıklarından) faydalanmazlar.” (Bakara/264)
Cehennemin Odunu Olmak
İmam Müslim’in Sahihinde Ebu Hureyre’den naklettiği cehennem ateşinin kendisiyle tutuşturulacağı 3 kişi: Şehit, Alim, İnfak eden.
1) Bundan dolayı Kur’an okurken ilk dikkat etmemiz gereken şey ihlasımızdır.
2) İhlaslı olmaktan sonra Kur’an’ı okurken dikkat etmemiz gereken bir diğer husus ise şayet onu elimize alıp okuyacaksak abdestli olmalıyız. Kur’an-ı Kerim sıradan bir kitap değildir. Bu kitap, her yönüyle özel bir kitaptır. Allah’tan (ac) indirilmiş olması onu özel kılmaktadır. Hidayet ve rahmet kaynağı olması onu özel kılmaktadır.
Dikkat edin! Kur’an-ı Kerim abdestsiz okunulabilir ama abdestsiz ona dokunulamaz. Çünkü bu kitap mukaddes bir kitaptır. Kişi, şayet ezberinde varsa abdestsiz okuyabilir. Veya mushafa hiç dokunmadan yüzünden okuyabilir. Çünkü bu konuda deliller varid olmuştur. Rasulullah (s.a.v)’in eşlerinden bir tanesi Meymune annemizdir. Meymune annemiz İbni Abbas’ın teyzesidir.
İbni Abbas bir gece onlarda iken anlattı;
“Gece yarısı olunca Rasulullah (s.a.v) uyandı. Sonra (abdestsiz olarak) Ali İmran suresinin sonundan bazı ayetler okudu. Sonra kalktı su torbasını aldı ve güzel bir abdest aldı.” (Buhari-Müslim)
Dolayısıyla dokunmadan okumak noktasında gusül abdestini gerektirmeyen bir abdestsizlik hali varsa okunabilir. Tabi bu abdestsizlik hali guslü gerektiriyorsa yine okunamaz. Ama kişinin normal abdesti yoksa ezberden veya dokunmadan okuyabilir, fakat dokunamaz ve taşıyamaz.
Abdestsiz olan kimselerin mushafa dokunarak, tutarak okumaları noktasında bir ihtilaf var. Mesela bazı kimseler; ‘hayır, Kur’an’ı okuma da veya dokunmada kesinlikle abdest şart değildir’ demişler. Bu konuda ki delillerin ya zayıf yada konuya delaletinin açık olmadığını ifade etmişler. Allahu Alem, Allah (ac) bizleri hakka isabet ettirsin.
Rabbimiz şöyle buyurdu:
“Hiç kuşkusuz o, Kur’ân-ı Kerim’dir. (İnsanlardan) saklı (ve korunaklı) bir Kitap’ta yazılıdır. O (Kitab’a) temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz. Âlemlerin Rabbi olan (Allah) tarafından indirilmiştir.”
Kur’an’a abdestsiz dokunabileceğini söyleyenler, ayette ki dokunamaz lafzı için, O levhi mahfuzdur dediler.
Lakin ayetleri arka arkaya okuduğumuzda temiz olmadan dokunulmayacak kitabın Kur’an olduğu anlaşılan ilk manadır. Bununla beraber “O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir” lafzı da onun Kur’an olduğunu bildirmektedir. Çünkü inen kitap Kur’an’ın bizzat kendisidir.
Daha da önemlisi ümmetin alimlerinin hepsi bu ayetleri böyle anlamış ve böyle yorumlamışlardır.
Bizlerin selefi, hayırda öncü insanlar günümüz insanlarının küçük gördüğü birçok şeyi büyük görürlerdi. Büyük şeylerle Allah’a yaklaştıkları gibi, küçük sayılabilecek şeylerle de Allah’a yakınlaşmaya çalışırlardı. Bırakın Kur’an’ı abdestsiz okuma konusunu, onlar hadisleri dahi abdestsiz okumaktan haya ederlerdi. Nasıl ben Allah Rasulü’nün sünnetinden konuşacağım ve abdestim yok?
İmam Malik; o, sünnet imamlarının öncülerindendir. Sünneti müdafaa eden, muhafaza eden büyük bir şahsiyet. Onun hayatını anlatan kitaplar, şu bilgiye yer verirler.
“İmam Malik hadis dersleri için çıkmadan önce abdest alır öyle çıkarmış.”
Sorulduğunda, Allah Rasülü’nün hadislerini abdestsiz bir şekilde rivayet etmekten haya ediyorum derdi.
Başka bir muhaddis, başka bir Alim ve Abid, hayrın öncüsü Said İbni Museyyeb. Ölüm ona yaklaşınca, yaşı ilerleyince yatağa düştü. Onu son halinde ziyaret etmek isteyenler geliyorlardı.
Bir keresinde Said İbni Museyyeb kendisine gelen misafirlere Rasulullah’tan (s.a.v) bir hadis okumak istedi. Hasta ve yatağa düşmüş olmasına rağmen; “Beni doğrultun, kaldırın dedi.
Çünkü ben uzanır bir vaziyette Rasulullah’tan rivayette bulunmayı kendim için kerih görüyorum” dedi.
Dikkatinizi çekiyor mu? Hadisler konusunda dahi bu edebi bu hayayı gösteren şu hayırlı insanların, bu edep ve hayaları bizim için örnek olmuyor. Onlar hadisi dahi abdestsiz okumaktan haya etmiş, biz Kur’an’ı okumaktan, mushafa abdestsiz dokunmaktan haya etmiyoruz. Rabbim bizi ıslah etsin.
Bizler bu konuda Kur’an’a bu şekilde abdestsiz dokunulamayacağına inanıyoruz. Lakin yine de meselede küçükte olsa bir ihtilaf olduğundan dolayı tarafların çekişmesi, Müslümanların böyle konuları gündem yaparak ihtilaf etmelerini normal bulmuyoruz. İctihattır. Müslümanların birbirlerinin böyle ihtilaflarına karşı müsamahakar bakması gerekir.
1) Kur’an okurken, Kur’an’a karşı dikkat etmemiz gereken bir diğer mesele Kur’an’ı okumaya başlamadan önce ağzı misvaklamaktır. Çünşkü Rasulullah (s.a.v) gece kalktığında Kur’an okumadan önce ağzını misvakladığına dair rivayetler varid olmuştur
2) Aynı zamanda Kur’an’a karşı başka bir adabımız, onu tertil ile güzel bir şekilde okumaktır. Çünkü Rabbimiz Kur’an’ın tertil üzere okunmasını emretti:
“Kur’an’ı tane tane (ağır ağır) oku.” (Müzzemmil/4)
Kur’an’ın tertil üzere okunması, bütün harflerin açığa çıkmasıyla olur. Kur’an’ı okuyan kişinin okuduğu harflerin hakkını vermesi gerekir. Kurallara, harekelere, mahreçlere dikkat edilerek okunur bu kitap.
Kur’an’ı okuyan kişinin aynı zamanda onu güzel bir ses tonuyla okuması gerekir. Çünkü Rasulullah (s.a.v) ve O’nun ashabı, sesini güzelleştirerek Kur’an okurlardı.
Sahabeden biri şöyle dedi:
“Rasulullah’ın yatsı namazında Tin suresini okuduğunu duydum. Ses ve okuyuşu ondan daha güzel olan birisini duymadım” (Buhari)
Sahabe de Kur’an’ı güzel bir ses tonuyla, güzel bir şekilde okumaya gayret ederlerdi. Onlardan biri İbni Mes’ud’dur. O, Kur’an’ı en güzel şekilde okuyan sahabelerden biridir. Ki bundan ötürü Rasulullah (s.a.v) Kur’an’ı ondan dinlemek isterdi.
İbni Mes’ud anlattı. Dedi ki:
“ Rasulullah (s.a.v) bir gün bana dedi ki; ‘Haydi bana Kur’an oku’ Ben de Ey Alah’ın Rasulü, Kur’an sana indirilmişken, onu sana ben mi okuyayım? Dedim. Peygamber (s.a.v) ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine ben Nisa suresini okumaya başladım. Ta ki şu ayete kadar;
“Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz, seni de bunların üzerine şahit olarak getirdiğimizde onların hâli nice olur? “ (Nisa/41)
Ayetine gelince Rasulullah (s.a.v) ‘Tamam, yeter’ dedi. Ben kafamı kaldırdım ve O’na baktım ki, iki gözünden de yaşlar akıyordu.
KUR’AN’I DÜŞÜNMEK VE HAYATA AKTARMAK
Allah’a hamd Rasulü’ne salat ve selam olsun. Kıymetli kardeşlerim; bizlerin Kur’an ile muamelesi, ona karşı adabı güzel bir muamele, güzel bir adap olmalıdır. Bu kitap sıradan bir kitap değil. Bilakis özel-mukaddes bir kitaptır. O, Alemlerin Rabbi olan Allah (ac) tarafından indirilmiştir. Bu kitabın içinde hidayet ve rahmet vardır.
Kur’an’ı Kerim’e karşı ilk olarak sahip olmamız gereken muamele ve adabımız, onu okumamızdır. İhlasla okumak, elimize alacaksak abdestli almak, onu okumadan önce ağzı misvaklamak ve onu tertil üzere ve güzel bir ses tonuyla okumamız gerekir.
Kur’an’ı Kerim’e karşı bir diğer dikkat etmemiz gereken husus, onun ayetlerini okuduktan sonra üzerinde tefekkür edip, düşünmektir. Okuduğumuz ayetleri düşünmemiz gerekir. “Rabbim bu ayette bana ne söyledi?” Bu ayeti nasıl anlamam gerekir? Sorularını kendimize sorduktan sonra üzerinde tefekkür etmeliyiz. Çünkü bu kitabın indiriliş amaçlarından bir tanesi de üzerinde düşünülsün ve aklı selim olan insanlar dersler alsın diyedir.
Rabbimiz şöyle buyurdu:
“Ayetleri tedebbür edip (iyice düşünsünler) ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad/29)
Yine Rabbimiz İbrahim suresinde dedi ki:
“Bu Kur’an onunla uyarılsınlar, Allah’ın tek bir ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsın diye insanlara bir mesajdır.” (İbrahim/52)
İşte kitabın amacı budur. İnsanlar düşünsünler, ibret alsınlar, dersler çıkarsınlar diye indirilen bir kitaptır bu kitap. Mesela bazı yerlerde hafızlık yapan öğrenciler var. Hiç Türkçesini okumamış. Kıymetli kardeşlerim bir soru sormak istiyorum: “Bir kimse okuduğu kitabı anlamamak için okur mu?”
Elbette ki böyle bir şey olmaz. Şöyle birazcıkta olsa aklı olan herkes, bu sorunun cevabını kolaylıkla bilebilir. Her okunan kitap, düşünülsün ve anlaşılsın diye okunur. Peki o zaman günümüzde bazı insanların Kur’an’ı okumaları ama anlamaya çalışmamalarını nasıl anlamak gerekir.
Çevremizde nice insanlar Kuar’an’ı okuyorlar ama hayatlarında Kur’an’ın esamesi dahi yok. Çünkü okuduğundan bir şey anlamamış ki. Neyi hayatına aktarsın. Günümüz toplumundan bazı kimseler zaten Kur’an’ı hiç okumuyor. Bu kitap her evde var ama nedense hiç okunmuyor.
En iyilerimizden olan bazı kimseler ise okuyor ama sadece arapçasını. Sürekli Arapçasından Kur’an’ı okuyor. Biz Arapçası okunmasın demiyoruz ama insan hiç merak etmez mi? Acaba Rabbim bu ayette bana neyi hatırlatıyor? Rabbim bu ayette bana neyi emrediyor?
Bu konuda günümüz insanlarının bir izahı olması açısından yıllar önce şöyle bir olay yaşamıştım. Lise bir veya ikinci sınıf öğrencisiydim. Teneffüs aralarında çokça kitap okumaya çalışırdım. Tabi o zamanlar meseleleri biraz daha incelikleriyle anlamaya başlamıştım. Elimde kitap ile alakalı bir kitap vardı ve okuyordum.
Zil çaldı öğrenciler ve öğretmen içeri girdi. Elimdeki kitabı gördü. Bayan bir öğretmendi. ‘Oğlum kitabına bir bakabilir miyim?’ dedi. Kitabı götürdüm. Kitabın kapağında çarşaf resmi vardı. Hoca kitabın ismine ve çarşaf resmine bakınca;
‘Ya oğlum, bu örtüyü takamıyorum, beni boğuyor. Ama biliyor musun? Ben iki defa Kur’an’ı hatmettim.’ Böyle söylemişti. Keşke biraz da mealini okusaymış. Belki örtünme hakikatleriyle alakalı ayetleri görür, tefekkür eder ve hayatına aktarabilirdi.
İşte insanların hali böyle. Cami cemaati dahi, okuyorlar, okuyorlar ama fehm yoktur. Fehmetmedikleri için hayatlarına da aktaramıyorlar. Sürekli Yasin suresini okuyup duruyorlar. Bu aralarda bir “Fetih suresi” sevdası başlamış. Sürekli onu okuyorlar. Hani Ayasofya’yı fethettiler ya. İşte bu, Kur’an’a karşı bir edep, bir adap değildir.
Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’in muhtelif yerlerinde insanların tefekkür edip hakikatleri görmeleri için sorular soruyor. İnsanların akıllarını kullanarak, tefekkür ederek bazı hakikatleri bulmaları için sevk ediyor. Allah (ac) inşaların dikkatlerini çekip, tefekküre çağırmış olduğu ayetler ise hep tevhid ile alakalı meselelerdir. Allah(ac) bu kitabın ayetlerinin tefekkür edilmesini istiyor. Şayet gerçek manada bu ayetlerin tefekkürü gerçekleştiğinde iman oluşmuş olur.
İnsanlar bu ayetleri tefekkür edip, hayatlarına aktardıklarında hidayet ehli olabilirler. Ama anlamaz, tefekkür etmez, hayatlarına da aktarmazlarsa delalet ehli olurlar. Bu bakımdan kitabın ayetlerinin tefekkür edilmesi gerekir.
Allah’ın (ac) şu ayetini dikkatle okuyalım:
“Yeri uzatıp yayan, oraya (dağlardan) kazıklar ve nehirler yerleştiren, yeryüzünde her meyveden çiftler yaratan ve geceyi gündüze bürüyen O’dur. Şüphesiz ki bunda, tefekkür eden bir topluluk için ayetler vardır.” (Rad/3)
Soruyorum size; bunları tefekkür ediyor muyuz? Rabbimiz bunları tefekkür etmemizi istiyor. Yeryüzüne bakıyor musunuz? Gökyüzünü üzerinize direksiz bir biçimde bina eden kimdir? Dağları yeryüzünde kılan, nehirler, denizler var eden gücü düşünmemiz, tefekkür etmemiz gerekmez mi? Bunları düşünüp Allah’a ibadete yönelmeliyiz. Kulluğu yalnızca ona halis kılmalıyız.
Allah (ac) bu ayetlerin tefekkürünü bizden isteyerek, bizleri tevhide yönlendiriyor.
Yine Rabbimiz şöyle buyurdu:
“Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı kim emrinize amade kıldı?” diye soracak olsan kesinlikle: “Allah!” diyecekler. O hâlde, nasıl oluyor da (tevhidden şirke) çevriliyorlar?” (Ankebut/61)
Ankebut 63’de ise şöyle buyuruyor Rabbimiz:
“Onlara: “Gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak olsan kesinlikle: “Allah!” diyecekler. De ki: “Allah’a hamd olsun.” Bilakis, onların çoğu akletmezler.”
İşte bu ayetlerde de göründüğü üzere Rabbimiz bizi bu ayetler üzerinden tefekküre çağırıyor. Tefekkür ederek ayetlerini görmemizi istiyor ki bundan sonra kul hakikate yönelebilsin.
Hiç şüphesiz en büyük hakikat tevhiddir. O’nun Rabliğinde, ilahlığında, isim ve sıfatlarında birlenmesidir.
Rabbimiz yeri ve göğü yaratmasında, Güneş’i ve Ay’ı emre amade kılmasında, rızıkları dağıtmasında vb. Rablik sıfatlarında bir hakikate dikkatlerimizi çekiyor.
“Onlara bunları kim yapıyor diye sorsan; Allah’tır diyecekler. Peki nasıl oluyor da çevriliyorlar”
İşte Mekkeli Müşrikler böyleydi. Bu soruların hangisini onlara sorsanız Allah’tır derlerdi. Ama yine de Allah’ şirk koşarlardı. Günümüz insanlarına da aynı soruları sorun. Yaratan, rızık veren, evren işlerini yöneten, bizlere sahip olan kimdir diye sorulsa Allah’tır derler. Ama yine de şirk koşarlar.
Çünkü onlar Rabbimizin dediği gibidirler
“Bilakis onların çoğu akletmiyorlar.” (Ankebut/63)
Adamlar tefekkür etmiyorlar.
Akletmeye çalışmıyorlar. Kur’an’ okuyorlar ama boğazlarında aşağı inmiyor. Anlamaya, fehmetmeye çalışmıyorlar.
Rasulullah (s.a.v) sahabesine dedi ki:
“Birtakım insanlar gelecek. Onlar Kur’an’ı okuyacaklar ama Kur’an onların boğazlarında aşağı geçmeyecektir.” (Buhari)
Durum ne yazık ki böyle. Bu kitabın ayetleri üzerinde gereğince tefekkür etmiyoruz.
Rabbimiz dedi ki:
“Onlar Kur’ân’ı (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyorlar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” (Nisa/82)
KURAN’LA AMEL ETMEK
Kur’an’ı Kerim’i güzelce okuduktan ve tefekkür ettikten sonra onun gerekleriyle güzelce amel etmeliyiz. Bu üç muameleden herhangi biri eksik olursa Kur’an’a karşı edep yerine gelmemiş olur. Çünkü bu kitabın indirilmesinde ki amaç okunsun, anlaşılsın ve gerekleriyle amel edilsin diyedir.
Bu kitapta hidayet ve hidayete giden yollar vardır. Bunula beraber bu kitapta şirk ve haramlar zikredilmiştir. İnsanlar bu kitabı okumalı, tevhidin gerekleriyle amel etmeli, şirkten ve haramlardan sakınmalılar.
Kur’an’la amel etmeyen insanlar için hem dünya da, hem de ahirette bir rezillik vardır. Kur’an’ı Kerim’e hemhal olmayanların arkadaşları şeytandır.
Çünkü Rabbimiz dedi ki:
“Kim benim zikrimden yüz çevirirse, biz ona bir şeytan musallat ederiz.” (Zuhruf/36)
Kur’an’la amel etmeyen, ondan yüz çeviren insanların dar-zor bir geçimi olur. Hayatından lezzet almaz. Hep bir endişe hali, insanlara karşı güvensizlik, hiçbir şeyden tatmin olmama halleri olur. Tehlikeli yerlerden atlıyorlar, tehlikeli yerlere tırmanıyorlar, uzay boşluğunda ev yapmaya çalışıyorlar, şaşırmışlar, ne yapsınlar? Bu kimseler mahşer günü de kör olarak dirilttirilirler.
Şu ayetlere dikkat edelim:
“Kim de zikrimden (göndereceğim Kitaplardan) yüz çevirirse, şüphesiz ki ona sıkıcı/dar bir hayat vardır ve Kıyamet Günü’nde onu kör olarak diriltiriz.
Diyecek ki: “Rabbim! Niçin beni kör olarak haşrettin? Oysa ben (dünyada) gören biriydim.” Buyuracak ki: “Böyle işte! Ayetlerimiz sana gelmişti, onu unutmuştun. Bugün sen de unutulup (kendi hâline terk edileceksin).” (Taha/124-126)
Vallahi bu sahne, çok dehşetli bir sahnedir. Gören gözün kör olarak diriltilmesi. En önemlisi Rabbimizin bizi unutması. Böyle şeylerle karşı karşıya kalmak istemiyorsak, Allah’ın kitabını okumalı, tefekkür etmeli ve hayatımıza aktarmalıyız. Rabbim bizleri böyle dehşetli bir sahneden muaf kılsın.
Peki içinizden şöyle bir sahneyi yaşamak isteyeniniz olur mu? Alemlerin Rabbi olan Allah’ın huzurundasınız ve Allah’ın Rasulü (s.a.v) geliyor ve sizi Allah’a şikâyet ediyor.
-Ya Rabbi! Senin bu kulun Kur’an okumadı.
-Ya Rabbi! Onu tefekkür etmedi.
-Ya Rabbi! Bu kulun onunla amel etmedi derse halimiz nice olur.
Hiçbirimiz böyle bir sahneyi de yaşamak istemeyiz. Ama Kur’an’ı terk eden insanları Peygamber (s.a.v) bu şekilde Allah’a şikâyet edecektir.
Rabbimiz Furkan suresinde dedi ki:
“Rasul der ki:
Ey Rabbim! Şüphesiz ki benim kavmim bu Kur’an’ı terkedilmiş olarak bıraktılar.” (Furkan/30)
Kur’an’ı terk edenler, onu okumayanlardır. Kur’an’ı terk edenler, okuyan ama anlamını düşünmeyenlerdir. Kur’an’ı terk edenler, okuyup, anlamını düşünüp ama hayatlarına aktarmayanlardır.
Son olarak yazımı İmam Buhari’nin naklettiği uzunca bir hadisten bir bölüm aktararak bitmek istiyorum. Rasulullah (s.a.v) sahabelerine bir gün gördüğü uzunca bir anlattı. Rüyanın bir bölümü şöyleydi. Biliyorsunuz ki Peygamberlerin rüyaları vahiydir. Rasulullah (s.a.v) dedi ki:
“İki elçiyle beraber yürüdük. Sonra sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Onun başında bir adam, elinde yumruk büyüklüğünde bir taşla yerde yatanın başına vuruyor, parçalıyordu. Taşı onun başına her vuruşta taş yuvarlanıyor, o adam da taşın arkasından gidip,
taşı alıp gelene kadar, yerde yatanın başı tekrar iyileşiyordu. Öteki adam tekrar onun başını eziyordu. Bu hal böyle devam ediyordu. Ben yanımdakilere sordum. Sorma yürü dediler. (Olaylar bitince en son açıkladılar.)
Başı ezilirken gördüğün kimseye Allah (ac) Kur’an’ı öğretmiş ama o kişi gecesini uyuyarak geçirmiş, gündüz de onunla amel etmemişti. Kıyamet gününe kadar ona böyle azap edilecek.”
Ya Rabbi! Bizleri Kur’an ehli kıl. Bu Kur’an’ı gönlümüzün baharı ve göğüslerimize şifa kıl ve mahşer günü de onu bizim için şefaatçi kıl.
Asrı Saadet Dergisi 3. Sayı 2024
Muhammed Ceyhan