featured
  1. Haberler
  2. Dergi
  3. Allah’ın Uluhiyette Tek İlah Olduğuna İman

Allah’ın Uluhiyette Tek İlah Olduğuna İman

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Rabbimiz buyurdu ki:
“Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah ‘a mahsustur.” (Fatiha / 2)

Allah (cc) gerek bu ayette ve buna benzer birçok ayette, kendisini alemlerin Rabbi olarak nitelendirmesi O ‘nun ilah olduğunun ve ibadete layık tek merci olduğunun en büyük delillerindendir.

Rububiyet Tevhidi, Uluhiyet Tevhidi ‘ni gerekli kılar. Yaratıcı, rızık verici, yağmuru yağdıran vb. gibi rablik sıfatlarını kabul eden bir kimse, yegâne ilah olarak Allah ‘ı (cc) kabul etmesi ve ibadetlerini yalnızca O ‘na takdim etmesi gerekir.

Rabbimiz buyurdu ki:
“Ey insanlar sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin.”       (Bakara / 21)

Bu ayeti kerimede Rabbimiz yaratma sıfatını zikrederek ve bununla beraber Rabliğine vurgu yaparak, insanları ibadete çağırdı. Yalnızca ve yalnızca kendisine ibadet… Ayetin birinci bölümü Rububiyet Tevhidine, ikinci yani ibadet edin kısmı ise Uluhiyet Tevhidine işarettir.

Bu ayetten de anlaşıldığı üzere Rububiyet Tevhidi, Uluhiyet Tevhidi ‘ni gerekli kılar. Rablik sıfatlarında Allah ‘ı (cc) tek rab olarak birleyenlerin, tek ilah olarakta Allah ‘ı (cc) birlemesi gerekir.

ULUHİYET TEVHİDİ

               Buna İbadet Tevhidi de denilir. Tevhidin bu kısmının Allah ‘a (cc) sarf edilmesine “Uluhiyet Tevhidi”, kulların ibadetlerinde Allah ‘ı birlemelerine de “İbadet Tevhidi” denilir.

Uluhiyyet Tevhidi Allah ‘ın (cc) ilah olarak birlenmesi, ibadetin yalnızca Allah ‘a sarf edilmesi gibi manalara gelir. Namaz, oruç, hac, zekât, dua, adak, kurban, medet umma, korku, tezellül, ümit, sevgi, inabe (O ‘na yönelme), haşyet (ilim ile korkma) gibi ibadet kapsamında değerlendirilen herşey Allah ‘a (cc) yapılır.

İBADET

Luğatta; Boyun eğmek anlamına gelir.
Istılahta; Şeyhu-l İslam İbn Teymiyye ibadet için yaptığı tanımda dedi ki:
“Allah ‘ın sevip ve razı olduğu zahiri ve batini söz ve fiillere ibadet denir.”

Bu tanıma göre değerlendirdiğimizde, namaz bir ibadettir. Sadaka vermek, oruç tutmak, iyilik yapmak, adak kurbanı kesmek vb. fiiller Allah ‘ın (cc) sevip ve razı olduğu ibadet türleridir.

Bu ibadet türlerinden hangisi olursa olsun Allah ‘ın dışında başka varlıklara yapılması şirktir. Sahibini dinden çıkaran sebeplerdendir. Günümüz itibariyle Allah ‘tan başkasına sarfedilen belli başlı bazı ibadet türleri vardır. Gerek geçmişte gerek günümüzde bazı sınıf insanlar yalnızca Allah ‘a yapmaları gereken ibadetleri taşa, toprağa, mezara, bir insana veya cine yaptıklarından ötürü küfre girmişlerdir. İbadetlerin başlıcalarını zikredecek olursak;

 1-) Dua İbadeti;

Dua bir ibadet çeşididir. Yalnızca Allah ‘a yapılması gerekir. Dua ‘nın ibadet olduğunun delili Rabbimizin şu ayetidir.Rabbimiz buyurdu ki:

“Bana dua edin duanıza icabet edeyim. Bana ibadetten yüz çevirenler aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min / 60)

Ayet dikkatli incelendiğinde Rabbimiz öncelikle kendisine dua edilmesini istedi. Akabinde ise kendisine ibadetten yüz çevirenlerin cehenneme gireceklerini haber verdi. Dua bir ibadettir ve bu ibadetten yüz çeviren, bu ibadeti başka varlıklara sarfedenler aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir.

Dua ‘nın ibadet olduğuna dair bir diğer delil ise Rasulullah ‘ın (s.a.v) şu hadisidir.

“Dua ibadetin ta kendisidir.”  (Ebu Davud) 

Geçmişte ve günümüzde birtakım insanlar Allah ‘ın(cc) dışında bazı varlıklardan, taştan, topraktan, yatırdan, mezardan, şeyhlerden, cinlerden yardım isteyerek onlara dua ediyorlardı. Allah ‘tan başkasına dua etmek küfürdür. Allah ‘tan başkasına dua ederek yönelenler ise kâfir olarak isimlendirilirler.

 2-) Medet Umma;

Yalnızca Allah ‘tan beklenebilecek birşeyi O’nun dışında başka yaratılmışlardan beklemek ve ummak… Bu da aynı şekilde küfürdür. Mesela bir kimsenin çocuğunun olmasını istemesi ve bunun neticesinde Allah ‘ın dışında falanca zatın kendisine çocuk vereceğini umması o kişiyi dinden çıkarır. Yahut hastalanan bir kimsenin falanca kabirde yatanın kendisine şifa vereceğini umması aynı şekilde küfre girmesine sebeptir. İstenildiğinde çocuğu vermeye muktedir olan Allah ‘tır. Eş-Şafi ismiyle şifa verecek olanda ancak O ‘dur.

 3-) Adak-Kurban;

Adak adamak, kurban kesmekte aynı şekilde ibadettir. Çünkü adak, kişinin hayatında olmasını istediği ve bu isteğin gerçekleşmesi durumunda, gerçekleştireceğine inandığı ilaha verdiği sözdür. Kişi bu isteğinin karşılanması için adak adar. Allah ‘a söz verirse bu bir ibadet sayılır. Şayet bu söz, insana, cine, taşa, toprağa verilir ve adak oraya adanırsa şirk olur.

Kurban yalnızca Allah ‘ın vechi keremini umarak yapılan bir ibadet türüdür. Kişi bu ibadeti Allah ‘ın dışında başka varlıklara takdim ederse aynı şekilde küfre girmiş olur.

Rasulullah ‘ın risaletinden önce Mekke müşriklerinin şu tutumu bizler için örneklik teşkil etmektedir. İmam Buhari de geçen kıssada Zeyd ibni Nufeyl Mekke müşriklerine dedi ki;

“Ey Müşrikler, ben sizin içinizden benden başka İbrahim ‘in dini üzere olan kimse bilmiyorum. Allah gökten yağmuru yağdırıyor. Yerden otu bitiriyor. Şu koyunlar otları yeyip besleniyor. Sonrada siz bu koyunu alıp putlarınıza kesiyorsunuz.”

 4-) Hakimiyetin İbadet Olması;

Gerek geçmişte gerekse günümüzde insanların kendisiyle en fazla Allah ‘a karşı şirk koşup, küfre girmiş oldukları mesele hakimiyet meselesidir. Bu mesele diğer şirk amellerinden daha farklı ve daha şiddetlidir. Çünkü diğer şirk türlerinde, küfre düşme tek tek yani birey birey olurken, hakimiyet meselesinde insanlar toplu olarak küfre düşüyorlar.

Mesela Allah ‘ın dışında başka varlıklara dua eden insanlar bunu fert fert yapmaktadırlar. Lakin hakimiyet meselesinde insanlar toplu olarak küfre giriyorlar. Bu mesele bir bölgede yaşayan bütün insanları etkiliyor. Mesala Allah ‘ın dışında başka bir varlığa dua eden kimse yalnız kendisi küfre girerken, bir bölgede Allah ‘ın (cc) kanunlarına muhalif kanunlar koyan, Allah ‘ın hükmünü hiçe sayan bir yönetici kanunlar koyduğunda, o bölgede yaşayan insanlar buna onay verip, tasdik eder, destek olursa hepsi beraber küfre girerler.

Bundan ötürü Hakimiyet, Hüküm Koyma Yetkisi meseleleri biz kullar için önem arzetmektedir. Hakimiyeti Allah ‘a vermek ibadet, onun dışında başka varlıklara vermek ise küfürdür.Rabbimiz şöyle buyurdu:

“Hüküm yalnızca Allah ‘a aittir. O yalnızca kendisine ibadet etmenizi emretti.”   (Yûsuf / 40)

Bu ayette Rabbimiz önce hükmü kendisine tahsis etti. Sonra da yalnızca kendisine ibadet edilmesini emretti. Sonuç olarak anlaşılan mana, hükmü Allah ‘a vermenin ibadet olduğudur.

Bizler Kur’an-ı Kerim ’e baktığımızda Rabbimiz birçok ayette hükmü yalnızca kendi nefsine tahsis etmiştir.

“Hüküm yalnızca Allah ‘a aittir.” (En’âm / 57 – Yûsuf / 40)

“Dikkat edin. Hüküm O ‘na aittir. O, hesap görenlerin en hızlısıdır” (En’âm / 62)

“O, hükmünde kimseyi kendisine ortak kılmaz.” (Kehf / 26)

Rabbimiz hükmünde kimseyi kendisine ortak kılmamışken, bizler aciz varlıklar olarak nasıl Rabbimize hakimiyetinde ortaklar kılabiliriz? Nasıl Allah ‘ın kanunları dışında kanunlar çıkardıklarında onları destekleyebiliriz? Hiç şüphesiz bu küfürdür. Hakimiyeti Allah ‘a vermek ibadettir. Hangi ibadet olursa olsun Allah ‘ın (cc) dışında başka varlıklara sarfedilirse şirk olur. Hakimiyet yetkisini Allah ‘ın dışında başka varlıklara veren kimseler müşrik olurlar.

Allah (cc) insanları yaratan, eksikliklerini, zaaflarını en iyi bilen olarak onlar için kanunlar var etmiştir. İnsanların ne ile ıslah olacaklarını en iyi bilen şüphesiz ki Alemlerin Rabbi olan Allah ‘tır. O bizler için anayasa kitabı, hayat nizamını ortaya koyan Kur’an-ı Kerim ‘i indirdi. Buna rağmen kanun ve yasalarını O ‘ndan almayan, kendi heva ve arzularına göre kanunlar icat edenler haddini aşan, bedbaht kimselerdir. Onlar ki yapmış oldukları cürümler ve çıkarmış oldukları kanunlarla kafir olmuşlardır.

Rabbimiz buyurdu ki;
“Kim Allah ‘ın indirdikleri ile hükmetmezse onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Mâide / 44)

Bu ayetler ve bu ayetlerin üzerine inmiş olduğu topluluğun halleri bizim için apaçıktır. Mekke döneminde insanların kendisiyle Allah ‘a en fazla şirk koştukları mesele hakimiyet meselesiydi. Onların Daru-n Nedve olarak isimlendirdikleri bir meclisleri vardı. Kavmin önde gelenleri-seçilmişleri orada toplanıp kendilerince kanun yapıyor, yasalar çıkarıyorlardı. Allah ‘ın haramlarını helal, helallerini haram yapabiliyorlardı. Bu fiilleri sebebiyle Allah (cc) onları müşrik olarak isimlendirmiştir. Aynı şekilde Rasulullah ‘de (sav) onları müşrik görmüş ve onlarla savaşmıştır.

Mekke dönemindeki o meclisin isminin Daru-n Nedve olması, günümüzdekilerin isimlerinin farklı olması hükmünü değiştirmez. Aynı cürümler söz konusudur. Onlar bununla nasıl kafir oldularsa, günümüzde post-modern kanunlar çıkaranlarda öyle kafirlerdir. Sonuç olarakta bu kişilerin akıbeti cehennemdir.

 Rabbimiz buyurdu ki;
“Yoksa onların Allah ‘ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin bir söz olmasaydı, aralarında hüküm verilirdi. Muhakkak ki zalimler için acı bir azap vardır.” (Şûrâ / 21)

Şüphesiz ki Allah ‘a (cc) hükmünde ortak olmaya çalışanlar en büyük zalimlerdir. Lakin Rabbimiz onlara mühlet vermektedir. Bu cürümleri artsın, daha fazla çoğalsın diye bir vakte kadar bu zulüm devam edecektir. Artık Allah ‘ın (cc) emri geldiğinde zalimlerin sultası yerle bir olacaktır. En büyük zulüm şirktir. En büyük zalimde Allah ‘a hükmünde ortak olmaya çalışan tağutlardır.

Bu kimseler Allah ‘ın (cc) helallerini haram, haramlarını helal kıldılar. Bu saray despotları çıkarmış oldukları kanunlarla yeryüzünü fesada uğrattılar. Bu kimseler bu kanunlarla ekini ve nesli de tarumar ettiler. Bu kimseler Allah ‘ın (cc) kitabı Kur’an-ı Kerim ‘i camilere ve raflara hapsettirdiler. Dini camilere mahsus kıldılar. Cami dışında din anlatmayı, Kur’an öğretmeyi yasakladılar. Bu kimseler İslam ‘ın aziz kıldığı insanı zillete düşürdüler.

Bu kimselerin çıkarmış oldukları kanunlarla insanlar, sarhoş, hırsız, zinakar olarak sınıflandırılmaya başlandı. İşte oluşan tablo budur.

En büyük zalimler bu saray tağutlarıdır. Lakin zulüm kimsenin yanına kâr kalmadığı gibi onların yanınada kalmayacaktır. Rabbimiz buyurdu ki;

“Kafirler kendilerine verdiğimiz bu süreyi kendileri için hayırlı sanmasınlar. Ancak onların günahları artsın diye mühlet veririz. Onlara alçaltıcı bir azap vardır.” (Âl-i İmran / 178)

Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:
“Dünyanın Allah ‘ın yanında sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, kafirler bu dünyadan su bile içemezlerdi.” (Beyhakî)

Allah ‘ın kanunları dışında kanun koyan zalim kafirlerdir. Onlara bu işlerinde destek olanlar ise bu zülme ve küfre ortaklardır. Oysa ki masiyet, haram, şirk, vb. durumlarda yardımlaşma kesinlikle söz konusu olamaz. Rabbimiz buyurdu ki;

“İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Kötülük ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. (Mâide / 2)

Asrı Saadet Dergisi 3. Sayı 2024
Muhammed Ceyhan

Allah’ın Uluhiyette Tek İlah Olduğuna İman
Yorum Yap
Giriş Yap

Asri Saadet Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!