featured
  1. Haberler
  2. Dergi
  3. En Hayırlı Azık ‘’ TAKVA ‘’

En Hayırlı Azık ‘’ TAKVA ‘’

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bismillahrrahmanirrahim

( Ey mü’minler ahiret için azık edinin! Bilin ki, azıkların en hayırlısı takvadır. ‘’(2/Bakara,197)

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun, O’nun nebisine ve pak ailesine salat ve selam olsun. Allah’ın yardımıyla kalbin hallerini etkileyen unsurlar üzerinde durmaya devam ediyoruz… Bu yazımızda ‘’TAKVA ‘’ meselesine değineceğiz inşallah.

Peygamber (sav) bir gün Abdullah İbn Ömer (ra) ‘in omuzundan tuttu ve şöyle dedi:

‘’Dünyada bir garip gibi veya bir yolcu gibi ol ‘’ (Buhari)

Allah Rasulu (sav)‘ın dediği gibi, bizler bu dünya da birer yolcuyuz. Bizler ahiret yolcusuyuz. Bizlerin son durağı ahirettir. Her yolcunun yoluna devam edebilmesi, yolculuğunu istediği gibi tamamlayabilmesi için bazı gıdalara, takviyelere ihtiyacı vardır. Ahiret yolcusu olan insanoğlunun da bir takım gıda ve azıklara ihtiyacı olacaktır. İşte bu azıkların içinde en hayırlısı ‘’takva ‘’ azığıdır. Çünkü dünya hayatı, bizim en büyük düşmanımız olan şeytanın tuzaklarıyla doludur. O sürekli plan proje geliştirmektedir. Yaptığımız amellerden eksiltmek için, boşa çıkarmak için insi ve cinni bütün askerlerini sahaya sürmüştür. Takvayı azık edinen, takvadan beslenen kul, nefsinden veya şeytandan gelen saldırılara karşı her zaman dik durmuş, sarsılmamıştır. Ancak hayatı takvadan uzak, masiyetlerin, günahların karanlığında boğulan kimse, şeytanın yakın bir dostu olmuş ve aşağıların en aşağısı olan’’ esfeli safiline’’ yuvarlanmaktan kendini kurtaramamıştır. O halde bizim takvayı öğrenip onu kendimize azık edinmemiz gerekmektedir.

PEKİ O ZAMAN TAKVA NEDİR?

Takva; arapça va-ka-a kökünden türemiştir. Arap lugatında; korunmak, korumak anlamına gelir. Şer’i anlamı ise; kulun, Allah’ın azabına sevk edecek yollardan kendisini korumasıdır.

Yahut Allah’ tan uzaklaştıran her şeyden kulun kendisini sakındırmasıdır, diyebiliriz. Genel görüşe göre; takva, emredileni yapmak, nehyedilenden sakınmaktır. Bunu yapan kişi muttaki olarak isimlendirilir.

Allah’a kulluk eden insanlar kendi içlerinde derece derecedir. Bazıları hayırda öne geçmiş, bazıları vasat durumda bazıları da kendi nefislerine zulmederler.

‘’Sonra kitabı, kullarımız arasında seçtiklerimize verdik. Onlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışırlar. İşte büyük fazilet budur.’’ (35/ Fatır,32)

Alimler bu ayetten yola çıkarak kullar nasıl derece derece ise onların kalplerinde bulunan takvada mertebe mertebedir. Kimisine göre takva; ’’emredileni yapmak, nehyedilenden sakınmaktır.”

Kimisine göre ise bu zaten kul olan herkesin sorumlu olduğu bir şeydir, demişler ve daha özel bir tanım getirmişler. ‘’ Takva; Haram olmasa bile harama düşme endişesiyle mubahları terk edebilmektir.’’ Demişler. Bu görüşü alanlar delil olarak Allah Rasulu (sav) ‘nün şu hadisini zikretmişler.

‘’Kendisi için zararlı olabilir korkusuyla içinde haram bulunmayan şeyleri terk etmedikçe kişi muttakilerden olamaz ‘’(Tirmizi) Bu ikinci tanıma göre uykuyu ele alabiliriz. Uyku, normalde insan için zorunlu bir ihtiyaçtır. Kulluk görevlerini ve dünyevi hayatını devam ettirebilmesi için belirli sürelerde uyuması gerekir. Ancak çok uyku kişi de tembelliğe, gaflete, ibadetler de gevşekliğe sebep olacağı için fazla uykuyu terk etmesi kulun takvasındandır. Yemek yeme meselesi de buna örnek verilebilir. Normal şartlarda yemek yemek mubah olan bir şeydir, ancak kişi kalbi öldürmesin, tembelliğe yol açmasın diye çok yemek yemekten kaçınırsa bu kulun takvasındandır.

Nefsi, mubah diye her türlü rahatlığa, konfora alıştıran kimsenin günahlar karşısında direnmesi çok zordur.

Takva ile ilgili diğer bir tanım ise şöyledir; Kulun, günahlara karşı, kulluk yolundaki engelleyicilere karşı sürekli teyakkuzda halinde olmasıdır. Her an günaha, isyana düşebilirim endişesiyle uyanık olma halidir. Hayır yollarına karşı sürekli istekli,azimli olma halidir. Bu mertebe Allah‘ın bir lütfu olarak, muhlis kullarına verdiği büyük nimettir.

Ömer (ra) ile Ubey b. Ka’b (r.a) arasında geçen konuşma bu tanım için en açık delildir.

Ömer: Takva nedir, Ey Ubey ? ,diye sorar.
Ubey b. Ka’b : Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ?
Ömer : evet
Ubey : peki o sırada ne yaptın ?
Ömer: Dikenllerden korunmak için paçalarımı sıvadım.
Ubey : İşte takva budur .’’ der.

Bu kıssa, takva hakkında yapılan bütün tanımları kapsayan bir kıssadır. Her an uyanık olma, dikkatli olma halidir. Bu dikkatle yaşayan bir Müslüman Allah ‘ın beraberliğini her daim hissedebilir. Bir kul olarak,bir davetçi olarak, İslam’a hizmet eden bir mümin olarak,bu dünyadan ahirete giden bir yolcu olarak bizlerin bu beraberliğe ihtiyacı vardır.

NASIL TAKVALI OLABİLİRİM?

Bir kul, takva hakkında yapılan bu tanımları öğrendikten sonra yapması gereken şey takvaya nasıl ulaşağını öğrenmesidir. Kıymetli okuyucular, bizleri takvaya ulaştıracak üç ana unsur vardır. Birincisi, kalpteki Allah korkusu, ikincisi de Allah sevgisi üçüncüsü ise Allah ‘ a olan reca yani ümitvar olmamızdır. Bu üçü bir arada olmalı aksi halde bunlardan biri olmadığında kişide kalbi ve itikadi sapmalar meydana gelecektir.

Mesela, bir kişi de sadece Allah korkusunun olması, recanın olmaması herhangi bir günaha düştüğünde o kişiyi ümitsizliğe sevk edecektir, Allah sevgisinin olmaması da Allah ‘ı razı etmek için amel yapmaktan engelleyecektir. Ümitsizliğe düşen bir kul itikadi olarak küfre sürüklenir.

‘’Kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez. ‘’ (12/ Yusuf,87 )

Aynı şekilde bir kişi de sadece Allah sevgisi ve ümit-reca olması durumunda ise, kişi kolayca günah işlemeye ve günahları önemsememeye başlayacaktır. Kalbinde sürekli ‘’Nasıl olsa Allah affedicidir, çok bağışlayandır’’ gibi şeyler geçireceğinden dolayı amellerini azaltmaya, önemsememeye ve günahlardan da sakınmamaya başlayacaktır. Birinci hal kişiyi zamanla hariciliğe götürürken, ikinci hal ise mürcieliğe götürecektir.

Bu üç hali kalbinde bir arada bulunduran kimse, günahlarla karşılaştığında Allah korkusuyla ondan sakınmaya çalışacak velev ki günaha düşse bile ümitvar olmasından dolayı hemen tevbeye yönelecek. Allah sevgisi de onu daha çok amel yapmaya sevk edecektir. Çünkü gerçekten Allah ‘ı seven bir kalp O’nu razı etmek için salih amellerini artırır.

Takva kalbin amelidir. Kalpte sürekli hal değiştiren bir organ olduğu için belli bir dönem takvayı elde etsek bile bunun bizde sürekli olacağının garantisi yoktur. Bunu kaybetmemek için gerekli iradeyi göstermemiz gerekmektedir. Allah‘ın azabını ve rahmetini, ahirette ki ceza vemükafatları düşünüp, tefekkür ederek takvamızı devamlı hale getirmeliyiz. Bu şekilde nefsini muhasebe yapmayan kişi, belli dönemlerde takvayı elde etse dahi bunu koruması çok zor olacaktır.

Bu yazımızda takvayla ilgili bu kadarıyla yetineceğiz, bir sonraki yazımızda takvalı olmanın bize neler kazandıracağına değineceğiz inşallah…Rabbim bizleri hakkıyla Allah’tan korkan, O’na umut ve recayla yönelen ve kalbinde sürekli O’na karşı sevgi besleyerek amel eden kullarından eylesin.

Allahumme amin.

Asrı Saadet Dergisi 4. Sayı 2025
Rahmi Özdemir

En Hayırlı Azık ‘’ TAKVA ‘’
Yorum Yap
Giriş Yap

Asri Saadet Dergisi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!