Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah ‘a mahsustur. Salat ve selam O’nun Rasulü’ne ve pak ailesi ile ashabının üzerinedir.
Kıymetli okuyucularımız, kalbin hallerini etkileyen unsurlar üzerinde durmaya devam ediyoruz. Son yazımızda ‘Niyet’ konusuna değinmiştik. Bu ay ki yazımızda Allah’ın yardımıyla ‘İhlas’ kavramını açıklamaya çalışacağız. İlk olarak ihlasın tanımı yaparak yazımıza başlayalım.
İhlas, sözlükte ‘’arınmak, saflaşmak, duru olmak’’ anlamlarına gelen ‘hulus/halas kökünden türemiş olup ‘’bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan şeylerden temizleyip, arındırmak, saflaştırmak’’ anlamına gelir. İslam ıstılahında ise, ibadetin ve Salih amellerin riyadan, dünyevi beklentilerden arındırarak sadece Allah rızası için yapmaktır. Başka bir ifadeyle kulluğu Allah’a has kılmaktır. Selef imamlarımız ihlası şöyle tanımlamışlardır; kişinin Allah ile arasındaki bütün perdeleri kaldırarak sadece Allah ‘a kulluk etmesidir. Yüce Rabbimiz kitabında dosdoğru dinin tanımını yaparken ayetinde şöyle buyuruyor:
’’ Halbuki onlara dini sadece Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak, O’na kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmiştir. İşte dosdoğru din budur.’’ (Beyyine,5)
İHLASIN ÖNEMİ
Tevhid ile ihlas anlam ve muhteva olarak aynı kapsamdadır. Tevhid, ibadetlerde Allah’ı birlemektir. İbadetlerini sadece Allah’a sunmaktır. Şirkin zıddıdır. İbadetler tevhid ile anlam kazanırken, şirk ile heba olur, boşa gider. İhlasta böyledir. Bir kimse Allah’a şirk koşmayan muvahhid bir kul olabilir ancak kulluk hayatında yaptığı ibadetlerinden herhangi birinde ihlasını bozmuşsa, ameline riya karıştırmışsa artık o ameli boşa gitmiştir. Amelin büyüklüğü veya sürekliliği hiçbir anlam ifade etmeyecektir. İslam dini için tevhid ne ise, yapılan ibadetler içinde ihlas aynı şeydir. İhlas olmadan yapılan ameller için Rabbimiz kutsi bir hadiste şöyle buyuruyor:’’ Ben şirkten müstağni olanım, Kim bir amel yapar da buna benden başkasını ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım.’’ (Müslim)
Kişi amellerinin çokluğuna, devamlı oluşuna güvenmemelidir. Sadece Allah‘ın rızasını mı gözetiyor yoksa dünyevi herhangi bir beklenti veya çıkarı mı var? Bunu kalbine devamlı olarak sormalıdır.
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği ve her nakledişinde düşüp bayıldığı hadisi hatırlayalım. Allah Rasulü (sav) şöyle buyurdu:
‘’ Kıyamet gününde Allah (ac)‘ın huzurunda hesaba ilk hesabı görülecek olan şehit getirilir. Allah’ın nimetleri ona hatırlatılır. O da bu nimetleri hatırlar. Ona ‘bu nimetler karşılığında ne yaptın? diye sorulur. Oda: ’’Şehit düşünceye kadar senin yolunda savaştım’’ diye cevap verir. Bunun üzerine kendisine ‘’Yalan söyledin. Sen, insanlar sana şehit desinler, ne kadar cesur adam desinler diye savaştın. Nitekim denildi de. Bunun üzerine meleklere emredilir onu yüzüstü sürükleyip cehenneme atarlar.
Daha sonra hesaba çekilmek üzere alim getirilir. Hem kendi öğrenmiş hem de insanlara öğretmiştir. Allah’ın nimetleri ona hatırlatılır. Oda bu nimetleri hatırlar. Ona bu nimetler karşılığında ne yaptın diye sorulur. O da: İlim öğrendim ve onu başkalarına öğrettim. Senin adını yüceltmek için Kur’an okudum, der. Bunun üzerine ona: Yalan söyledin. İnsanlar sana alim desinler diye ilim öğrendin, ne güzel Karidir desinler diye Kur’an okudun. Nitekim insanlarda bunu dediler. Daha sonra meleklere emredilir. Onu yüzüstü cehenneme atarlar.
Daha hesaba çekilmek üzere zengin olan, Allah’ın ona her türlü nimetlerinden verdiği adam getirilir. Allah’ın nimetleri ona hatırlatılır. O da bu nimetleri hatırlar. Ona ‘bu nimetler karşılığında ne yaptın? Diye sorulur. Oda: ’’İnfak etmeyi emrettiğin hiçbir yer bırakmadım, her yere infakta bulundum’’ diye cevap verir. Bunun üzerine kendisine’ yalan söyledin. Sen insanlar sana, bu adam ne kadar da cömerttir, desinler diye bunu yaptın. Nitekim bunu dediler. Daha sonra meleklere emredilir. Onu yüz üstü cehenneme atarlar.’’
Daha sonra Allah Rasulü (sav) Ebu Hureyre’ye şöyle der:’’ Ey Ebu Hureyre! Bu üç sınıf insan, kıyamet günü kendisiyle cehennemin ilk tutuşturulacağı kimselerdir.’’
Hadiste belirtildiği gibi, dünyalık bir beklenti için amel yapana Allah dünyalık olarak karşılığını veriyor. Ancak ahirette o amelin hiçbir karşılığı olmayacaktır.
‘Kim ahiret kazancını istiyorsa onun kazancını artırırız. Kimde dünyalık kazanç istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun dünyada bir nasibi yoktur.’’ (Şura,20)
Burada herkesin nefsine sorması gereken soru şu:’’ Ben bugün yaptığım bu amelde ahretlik bir kazanç mı bekliyorum yoksa dünyalık bir kazanç mı bekliyorum? Sorunun cevabı ise ayette açık bir şekilde ifade edilmektedir.
RİYA
Yazımıza İhlasın tanımından sonra ihlasın zıddı olan, amelleri boşa götüren riya ile edelim. Riya, yapılan ibadeti insanlara gösteriş yapmak, onların beğenisini kazanmak veya dünyevi bir karşılık için yapmaktır. Allah Rasulü (sav) ümmetine riya tehlikesine karşı çok uyarılarda bulunmuştur.
Allah Rasulü (sav) şöyle buyurdu: ‘’Ümmetim hakkında iki şeyden korkuyorum; gizli şirk(riya) ve gizli şehvet. ‘’ Sahabe dehşete kapıldı ve sordu:’’ Ey Allah‘ın Rasulü senden sonra ümmetin Allah’a şirk mi koşacak ? Allah Rasulu (sav) dedi ki: ‘’ Evet, onlar güneşe, aya, taşa ve puta tapmayacaklar fakat amelleri ile gösteriş yapacaklar.’’ (İmam Ahmed)
Risalet süresi boyunca insanları taşa, puta tapmaktan sakındıran ve bilfiil bu mücadelenin içinde yer alan Allah Rasulü (sav) gelecekteki ümmeti için şirkin bu çeşitlerinden değil de riya, yani amellerde gösterişe düşme şirkinden korkuyor. Bu konunun hassasiyetini anlamak için yeterlidir. Başka bir rivayette Allah Rasulü (sav) riyanın ne kadar gizli ve sinsi bir hastalık olduğunu bizlere şöyle tarif ediyor. Diyor ki:’’ Gizli şirk (riya) karanlık bir gecede siyah bir taşın üzerindeki karıncanın yürümesinden daha gizlidir.’’
Bu kadar hassas bir meselede kişi kendini terbiye, ıslah yoluna gitmediği takdir de bundan kaçınması imkânsız olacaktır. Tehlikenin boyutu ona karşı hazırlığımızın büyüklüğünü göstermektedir.
İhlasta riyada kalbi amellerdir. Bir kimse ben ihlaslıyım demekle ihlaslı olmadığı gibi, riyadan da korunmuş olmaz. Gerçek anlamda ihlası yakalayabilmek ve riyaya düşmemek için bazı hususlar vardır. Şimdi sırayla bu hususları tek tek inceleyelim inşallah.
1) Dua
İhlas ve riya kalbin amelidir. Bu nedenle ıslah çalışmalarına ilk olarak kalplerimizin sahibi olan ve onu istediği gibi evirip çeviren Yüce Rabbimize dua ile başlamalıyız. Çünkü O’nun saptırdığı kalbi hidayet edecek yoktur. Hidayet ettiği kalbi de saptıracak yoktur. Bu sebeple dua, mümin için en büyük ıslah metodudur. Dua ile Rabbimizin yardımını kazanabilirsek sonra ki adımları atmak kolaylaşacaktır.
Allah Rasulü (sav) gizli şirkten (riya) korunmak için devamlı olarak şöyle dua ederdi:’’ Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediklerim için de senden mağfiret dilerim. ‘’ (İmam Ahmed)
2) Muhasebe
Hiç şüphesiz ki muhasebe kültürü bir Müslüman da olması zaruri hallerdendir. Kişi muhasebe yaptıkça hatalarını, eksikleri görebilir. İhlas meselesi de kendimizi muhasebeye çekmemiz gereken en önemli konulardan biridir. Yaptığım amel karşılığında insanlardan bir beklentim var mı? Dünyalık bir kazancım var mı? Yoksa sadece Allah için mi yapıyorum? Her amelde, her ibadette kendimizi muhasebeye çekeceğimiz ilk konudur.
3) İhlasın Faziletini ve Riyanın Zararlarını Hatırlatıcı Okumalar Yapmak, Nasihatler Dinlemek
Yapılan salih amelin Allah katındaki mükafatını bilmek ve aynı amelde riyaya düştüğümüzde Allah katındaki cezasını tefekkür etmek, ihlaslı olma yolunda bizlere yardımcı olacaktır. İnsan ibadetlerinde zamanla monotonlaşma hisseder ve buda ihlasına zarar verebilir. İşte bunu engelleyebilmek için hangi amel olursa olsun ihlasla yapıldığında ne kazanırız, riya ile yapıldığında ne kaybederiz bunun bilincinde olursak hem ibadetlerdeki monotonluktan kurtuluruz hem de ihlası kaybetmeme yolunda büyük adımlar atmış oluruz.
4) Övgü veya Yergi İbadetlerimizi Etkilememelidir
Riyanın en büyük alameti, yapılan amel karşısında insanlardan övgü beklemek ve buna mukabil olarak amele devam etmektir. İnsanlardan herhangi bir takdir beğeni alınmadığında ise kızmak ve ameli terk etmektir. Kulluğunu sadece Allah için yapan kimse amelini yaptıktan sonra gerisini düşünmez, insanların övmesi, takdir etmesi onu etkilemez. Çünkü o, Alemlerin Rabbi olan Allah için amelini yaptı ve ecrini Allah’tan beklemektedir.
5) Riyaya Düşme Korkusuyla Amel Terkedilmez
Bazen salih bir amel yapacağımız zaman şeytan vesvese vermeye başlar. ’’Yaptığın işi ya insanlar görürse, ya riyaya düşersen, sen riya için bunu yapıyorsun vb…’’ bunları duyan insan, riyakar bir şekilde amel yapacağıma hiç yapmayayım düşüncesiyle amelden vazgeçer. İşte şeytanında amacı tam da budur. Ameli terk ettirmek. Bizler en büyük düşmanımız olan iblisi basite almamalıyız. O çeşitli tuzaklarla insanı hataya sürükler. Şeytan sadece günahı emreder, masiyeti açıktan işletir, şeklindeki düşünce yanlıştır. Bazen de örnekte olduğu gibi yapacağımız hayırlı ameli bize terk ettirir. Çözüm ise, böyle bir vesvese ile karşılaşınca ameli terk etmeden devam etmek ve niyetimizi ıslah etmeye çalışmaktır. Vesveseden Allah a sığınarak amelde devamlılık göstererek şeytanı vesvesesini alt etmektir. İslam’da amelin terki değil ameldeki hataları düzeltme ve ıslah etmek vardır. Salih ameli terk etmeye yönelik düşünce şeytani vesveseden başka bir şey değildir.
Rabbim amellerimizde ihlaslı olmayı ve bu hal üzere sebat etmeyi tüm muvahhidlere nasip etsin.
Allahumme amin…
Asrı Saadet Dergisi 3. Sayı 2024
Rahmi Özdemir