Aişe annemiz onu şöyle tanımlıyor; “Hafsa tam manasıyla babasının kızıdır. Kuvvetli bir iradesi vardır. Özü sözü birdir.” Babasının kızı… Yani babasının yükselttiği çıtayı orada bırakmayan, ötelere taşıyan kişidir Hafsa annemiz.
Bizde bazen kullanırız bu tanımı. Aynı annesi, babası, teyzesi, halası, amcası veya dayısına çekmiş deriz. İyi huyu şuna, kötü huyu şuna çekmiş deriz. Ancak Hafsa annemizi bu saydığımız kişilerden herhangi birine benzetmiş olsaydık bile, onun değerinden bir şey azalmış olmazdı. Çünkü bu saydığımız kişilerin her birinde, onun değerini arttıracak ayrı bir şeref ve fazilet vardır.
Babası Ömer bin Hattab (radıyallahuanh), annesi Zeyneb binti Maz’ûn’dur. Dayısı Osman bin Maz’ûn; bedrin ashabından ve ilk iman edenlerdendir. Aynı zamanda Dârul Erkam’ın talebelerinden biridir. Medine’de vefat eden ilk muhacirlerdendir. Teyzesi ise Kuteyle binti Maz’ûn’dur.
Amcası Zeyd bin Hattab (radıyallahuanh)‘tır. Ömer bin Hattab (radıyallahuanh) onun için şöyle diyor; “Allah kardeşim Zeyd’e rahmet etsin. O iki güzellikte de beni geçti. Hem benden önce Müslüman oldu hemde benden önce şehit oldu.” (Zehebî, I, 298)
Zeyd (radıyallahuanh) Yemamenin şehitlerindendir. Halası ise, Ömer’in kalbinin imana açılmasına vesile olan evin sahibi Fatıma binti Hattab’tır. Ancak Hafsa, Aişe annemizinde dediği gibi tam babasının kızıdır ve biz Hafsa annemizi anlamaya çalışırken, aynı zamanda Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi vesellem)‘in aile hayatının nasıl olduğunu da anlamış olacağız biiznillah.
Hayatına Dair
Hafsa annemiz nübüvvetten 5 yıl önce doğdu. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e peygamberlik geldiğinde 5 yaşlarındaydı. Babası imanla tanıştığında 11 yaşındaydı. Henüz hayatına günah girmemişken, o yaşta iman ediyor ve halası Fatıma binti Hattab’ın evinde yetişen bir hanım oluyor. Heybeti babasına benzediği için, henüz 15-16 yaşlarındayken talipleri gelmeye başlıyor ve adını pekte duymadığımız Huneys bin Huzâfe es-Sehmi ile evleniyor ve çokta güzel bir evlilikleri oluyor.
Hicreti
Yesrib’in kapıları Müslümanlara açılır ve hicretler gizli bir şekilde gerçekleşir. Ancak İbni Mesûd (radıyallâhuanh)‘ın kendisi için; “Onun hicreti başlı başına bir zaferdir” dediği Ömer bin Hattab açıktan hicret etmiş, beraberinde kızı Hafsa ve eşi Huneys‘de onunla hicret etmiştir.
Bedir Savaşı
Hicretin ikinci senesiydi. Bilal, iman ve inkarın ilk karşılaşması için asker istiyor. Hafsa annemiz kendi canından olan babasını, eşini ve üç dayısını savaşa yolluyor. Müslümanlar 14 şehit ve birkaç yaralı ile geri dönüyorlar. Yaralılar arasında Hafsa’nın eşi Huneys bin Huzâfe de var. Ancak yinede zaferle dönmenin sevincini yaşıyor Müslümanlar. Fakat Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in sevinci fazla sürmüyor. Canından bir parça olan Rukayye’nin vefat haberi yükseliyor Osman bin Affan’ın evinden. Birkaç gün sonra Hafsa’nın dayısı Osman (vefat eden ilk muhacirdir) ve ondan bir süre sonra da eşi Huneys vefat ediyor. Hepsinin namazını Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) kıldırıyor. Hepsini göz yaşları ile uğurluyor.
Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) İle Evliliği
Ömer (radıyallâhuanh) kızının iddet süresi bitince, o hüznü dağılsın diye onu yeniden evlendirmek istiyor. Ona en uygun kişi olarakta, eşi yakın zamanda vefat eden Osman bin Affan’ı belirliyor. Fakat ondan olumsuz yanıt alınca çok üzülüyor Ömer (radıyallâhuanh). Osman’a kızgın ve kırgın bir şekilde Ebubekir (radıyallâhuanh)‘ın yanına geliyor ve; “Ey Ebubekir! Gel dostluğumuzu pekiştirelim ve Hafsa’yı sana vereyim.” diyor. Ebubekir sesini çıkarmıyor. O sesini çıkarmayınca Ömer daha da hiddetleniyor ve Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanına gelip olanları anlatmaya başlıyor. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) onun sözünü kesiyor ve şöyle diyor;
“Yavaş ol ey Ömer! Allah senin kızına Osman‘dan daha hayırlısını, Osman‘a ise senin kızından daha hayırlısını nasip edecek.” Ömer şaşırıyor. Ona göre Osman‘dan hayırlısı yok. Kadınlarda ise Hafsa‘dan daha hayırlısı yok.
Oysa Hafsa’dan hayırlısı Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in kızı Ümmü Gülsüm, Osman‘dan daha hayırlısı ise Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘dir.
Ömer (radıyallâhuanh) bu duyduklarının sevinciyle giderken Ebubekir (radıyallâhuanh) ile karşılaşır ve “Ey EbuBekir müjde! Allah Rasulü kızım Hafsa’ya talip oldu.” Ebubekir şöyle cevap verdi; “Şimdi anladın mı benim niye sessiz durduğumu? Rasulullah’ın sırrını ifşa edemezdim.”
Bir müddet sonra Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile Hafsa annemiz evlenirler. O dönem o mübarek evde Aişe ve Sevde olmak üzere iki annemiz var. Mescidi Nebevi’nin arkasında onlar için iki oda inşa edilmişti. Üçüncü oda da Hafsa annemiz için inşa edildi ve o da artık o hanenin hanımlarından oldu.
Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in Hatice annemizle 25, diğer eşleriyle de 11 yıl olmak üzere toplam 36 yıllık bir evlilik hayatı olmuştur. Bu 36 yıllık evlilik hayatında bir kere bile eşlerine el kaldırmamış, onlara sesini yükseltmemiştir. Peki bunları yapmamış olması, eşlerinin çok iyi olmasından mı kaynaklıdır? Onları bizlere anneler kılan Allah’a hamd olsun, onlar çok iyiydi fakat Allah’ın vermiş olduğu kadınlık fıtratıyla Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘i hiç rahat bırakmadılar.
Hafsa o eve geldiğinde Aişe ve Sevde vardı o evde. Yaşı Sevde‘den küçük olduğu halde sözü geçen kişi Aişe annemizdi. Fakat Ömer (radıyallâhuanh)‘ın kızı o eve gelince dengeler biraz sarsılıyor. Hal böyle olunca iki baba da sürekli kızlarını kontrol altında tutmaya çalışıyorlar.
Aradan zaman geçiyor, o evdeki annelerimiz çoğalıyor ve iki gruba ayrılıyorlar.
Bir grupta Aişe annemizin, diğer grupta Ümmü Seleme annemizin sözü geçiyor. Normal şartlarda Hafsa bir başkasının kontrolüne girecek birisi değil. Ancak babasının sürekli yapmış olduğu uyarılardan dolayı geri planda kalıyor ve Aişe annemizin yanında yer alıyor.
Onun Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi vesellem) ‘in evinde geçirdiği 8 yıldan çok fazla örnekler vardır. Ancak biz 3 hadise ile yetinmiş olalım inşaAllah…
1-) Talak Hadisesi
Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Hafsa annemizi ric’î talak (dönüşü olan talak) ile boşar. Bazı rivayetlere göre Hafsa annemizin eşine olan itirazları arttığı için, bazı rivayetlere göre ise bir sırrı ifşa ettiği için boşuyor.
Cibril’in Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘e gelip “Hafsa çok oruç tutan ve çok namaz kılan bir hanımdır ve cennette senin eşindir” (Nesâî, ‘Talak’, 76; Hâkim, 4,15) demesi üzerine boşanmaktan vazgeçiyor. Ömer (radıyallâhuanh) başta çok üzülse de, bu müjde ile çok seviniyor.
2-) Tahrim Hadisesi
Rabbimiz Tahrim Suresinin ilk 6 ayetinde şöyle buyuruyor; “Ey Nebi! Eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek Allah’ın sana helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun? Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (66/Tahrîm, 1)
“Muhakkak ki Allah, yeminlerinizi çözme yolunu size açıklamıştır. Allah sizin Mevlanızdır. O, (her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir.” (66/Tahrîm, 2)
“Hani Nebi, eşlerinden bazısına bir sır vermiş, o da bu (sırrı diğer eşlere) haber vermişti. Allah (bu durumu Nebi’ye) açık edince (Peygamber, sırrını ifşa eden hanımına) bir kısmını söylemiş, bir kısmını da (söylemeyip) yüz çevirmişti. (Hanımına durumu) haber verince: “Sana bunu kim haber verdi?” dedi. (Resûl) dedi ki: “(Her şeyi bilen) El-Alîm ve (her şeyden haberdar) El-Habîr (olan Allah) bana haber verdi.” (66/Tahrîm, 3)
“Şayet (ikiniz), Allah’a tevbe ederseniz (sizin için en hayırlısı budur). Çünkü kalpleriniz saptı. Şayet onun (Resûl’ün) aleyhine yardımlaşmaya devam ederseniz hiç şüphesiz ki Allah, Cibril ve salih müminler onun dostudur. Bunların ardında melekler de onun destekçisidir”. (66/Tahrîm,
“Şayet sizi boşayacak olursa Rabbinin ona, sizin yerinize, sizden daha hayırlı, Allah’a teslim olmuş, iman etmiş, gönülden ve sürekli itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler ihsan etmesi umulur.” (66/Tahrîm, 5)
Bu ayetlerin iniş sebebine dair farklı rivayetler bulunsa da, en kuvvetli olanı İmam Buhari’nin bu olayla ilgili olarak aktarmış olduğu şu rivayettir;
Aişe annemiz şöyle anlatır: “Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Zeyneb binti Cahş’ın yanında bal içiyor ve onunla birlikte kalıyordu. Bunun üzerine ben ve Hafsa, Peygamber efendimiz hangimizin yanına gelirse “Meğafir mi yedin? Burnuma meğafir (kötü kokulu bir çiçektir ve arı bu çiçekten polen almışsa balında meğafir kokusu gelir) kokusu geliyor” demek üzere aramızda sözleştik.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) “Hayır! Sadece Zeyneb’in yanında bal yiyordum. Bundan sonra asla yemeyeceğim.” dedi ve kimseye söylememe noktasında ona yemin ettirdi.
İşte Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisine helal olduğu halde haram ettiği şey budur. İlk ayette geçen mesele bu meseledir. (Allahu alem) Öyle anlaşılıyor ki, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in kimseye söylememesi noktasında tembihlediği eşi, bu meseleyi sözleşmiş olduğu arkadaşına anlatmış, yüce Allah (azze ve celle)’de devamındaki ayetlerde bu meseleyi peygamberine haber vermiştir.
3-) İlâ Hadisesi
İlâ, bir erkeğin hanımına sana şu kadar süreyle yaklaşmayacağım diyerek yemin etmesidir. Hicretin dokuzuncu yılı, Müslümanların Medine’de çok zenginleştiği bir zaman. Fakat ne kazanırlarsa kazansınlar, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) evine hiçbir şey almıyor. Çünkü risalet davasının üzerinden para kazanmak yoktur. Bizlere böyle güzel bir ahlak miras bırakıyor rahmet peygamberi.
Kureyş, erkeğin söz sahibi olduğu , kadınlarının ise itaatkar olduğu bir beldeydi. Ancak Ensar kadınları Kureyş kadınları gibi değildi. Kureyşliler Medine’ye geldiklerinde, kadınların egemenliğinde olan bir toplumla karşılaştılar. Diğer kadınlarda olduğu gibi Peygamber hanımlarında da dünyaya yönelik bir meyil meydana geldi. Dünyalık olan her isteklerinde Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘den “Hayır” cevabı aldılar. Diğer eşleri rahat isteyemeselerde, Aişe ve Hafsa annelerimiz babalarının peygambere yakınlığı dolayısıyla rahat konuşur, istediklerini taleb ederlerdi. Dünyalık talepleri çoğalınca, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi vesellem) bir nevi onlara küser ve Mescidi Nebevi’nin arkasına bir çadır kurup orda kalmaya başlar. Bu hadise Medine’de “Peygamber hanımlarını boşadı” olarak anlaşılır.
Ensar‘dan bir kimse Ömer bin Hattab’a bu haberi verince çok hiddetleniyor ve kılıcını alıp Hafsa’ya gidiyor. Ona Allah Rasulü’nün boşayıp boşamadığını sorsa da, Hafsa annemiz ağlamaktan cevap veremiyor. Ordan çıkıp çadıra gidiyor ve Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in yanına girmek için izin istiyor. İlk iki denemede başarısız olsa da üçüncüde izin alıp içeri giriyor ve sözleriyle O’nu (Sallallahu aleyhi vesellem) yumuşattıktan sonra eşlerini boşayıp boşamadığını soruyor.
“Hayır” cevabını alır almaz Allahuekber diyerek kalkıp müjdeyi Medine halkına veriyor. (Bu hadise, daha uzun ve daha detaylı bir şekilde Buhari ve Müslim’de, bazı farklı lafızlar ile Nesâî ve Tirmizî’de geçer)
Bir daha eşlerinden hiç biri dünyaya dair hiçbir şeye meyletmiyor ve ayetleri anlamaları gerektiği gibi anlıyorlar.
Çıkarılacak Dersler;
1-) Her ne olursa olsun, Müslümanların sırrını ifşa etmemek. Ebubekir (radıyallâhuanh) arkadaşının üzüleceğini bildiği halde sırrı ifşa etmedi ve kendisini ilgilendirmeyen bir mesele hakkında konuşmadı. 23 sene gibi kısa bir sürede daveti başarıya götüren en temel meselelerden biri, sahabenin bu konuda güzel eğitilmiş olmasıdır.
2-) Hafsa annemizin çok oruç tutan ve çok namaz kılan bir kadın olması, Allah (azze ve celle)‘nin Cibril (Aleyhisselam) ile haber göndererek onu övmesine vesile olmuş, cennette de Nebisine eş olacağını müjdelemiştir. Bizlerde eşlerimizle sorunlarımızın çözülmesini, bu dünyada olmasa bile ahirette Allah‘ın övgüsüne layık görülmüş olmayı istiyorsak ibadetlere sımsıkı sarılmamız gerekir.
3-) Bazen Allah’ın vermiş olduğu kadınlık fıtratıyla kıskançlık hallerine girebilir, Allah‘ın hoşuna gitmeyecek işler yapabiliriz. Fakat uyarı aldığımızda, eşimiz veya bir başkası tarafından nasihat edildiğinde İslam’ın istemiş olduğu bir ahlak olarak kendimizi ıslah etme noktasında çaba göstermemiz gerekir.
“Bu fıtratı Allah vermiş, ben ne yapayım!” sözüne sığınmak yerine, fıtratımızı İslam ile terbiye etmeliyiz. (Fıtratı terbiye etmek sadece kadınlar için değil, erkekler için de gereklidir. Hiçbir Müslüman ‘Ben erkeğim’ veya ‘Allah’ın verdiği fıtrat budur’ sözlerinin arkasına sığınmamalıdır.)
4-) Dünyaya dair her nimet, insana sevimli kılınmıştır. Özellikle bu bir kadın ise, o nimet daha da sevimli ve çekicidir. Peygamber hanımları dahi güzel bir dünyalık gördüklerinde meyletmiş ve nefisleri bunu istemiştir. Hatta bunun için Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile araları bozulmuş, boşanma noktasına gelmişlerdir.
Öyleki, Allah (Azze ve Celle) bunun için ayet indirmiş
“Ey Nebi! Kadınlarına de ki: “Şayet dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız gelin, (size bir miktar dünyalık verip) sizleri faydalandırayım, (sonra da) güzellikle sizi serbest bırakayım/boşayayım.” (33/Ahzâb,28). buyurmuştur.
Onlar ayetleri anlamaları gerektiği gibi anladılar ve nefislerini terbiye ettiler.
5-) “Ey Nebi! Eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek Allah’ın sana helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun? Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (66/Tahrîm, 1)
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) burada anlamlı bir azar işitiyor. Bu ayete göre bir Müminin, Allah’ın helal kıldığı bir şeyi kendisine yasaklaması doğru değildir. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) bal yemeyi şer’î olarak kendisine haram kılmamıştı. Fakat kendini bundan mahrum bırakmaya karar vermişti.
Allah (Azze ve Celle) nebisini uyardı. Bir Müminin, bir başkasının rızasını umarak veya başkasını memnun etmeye çalışarak, Allah‘ın helal kıldığından kendisini mahrum bırakması doğru değildir. Ayetin devamında “Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir” diyerek, bir insanın Allah‘ın helal kıldığından kendisini mahrum bırakmasının sorumluluk gerektirdiği ve dolayısıyla Allah‘tan bağışlanma dilemenin gerekli olduğu imâ ediliyor.
Rabbimden temennim, bizleri Kur’an ehlinden kılmasıdır. Hakkıyla Kur’an’ı anlayan, yaşayan, anlatan, İslam’ın yeryüzünde hakim olması için çalışan ve yorulan kimselerden, Salih ve Salihalardan kılmasıdır. Allahumme amin. Fi emanillah…
Asrı Saadet Dergisi 2. Sayı 2024
Rümeysa Ceyhan