ALLAH RASULÜ (SAV)’NÜ ANLAMAK VE SİYER
Bizleri, bu yazı dizisinde, tekrar bir araya getiren Rabbimize hamd ediyorum. Rabbimden temennim, bu yazı dizisiyle beraber, daha iyi tanıyacağımız Cahiliye toplumunu, en iyi şekilde anlayıp, ondan teberri etmeyi ve bizlere verdiği en büyük nimeti olan, Tevhid ve Sünnet yolunda, kendisinin razı olacağı bir hayatı bizlere kolaylaştırması ve yaşatmasıdır.
Allahumme Âmin
Hatırlayacağınız üzere bir önceki yazımızda; Kur’an da Rabbimizin, “Cahiliye” olarak adlandırdığı, Arap toplumunu tanıma adına bir giriş yapmıştık. “Cahiliye” kelimesinin, lügat ve ıstılahtaki anlamlarını zikrederek, o toplumun bazı yönlerini ele almıştık. Allah (ac) nasip ederse, bu yazımızda da; “Cahiliye” kavramının daha iyi anlaşılabilmesi adına, o toplumdaki halk tabakalarını, o toplumun ahlaki durumlarını ve o toplumun yönetim şeklini ele alacağız.
Cahiliye toplumunda halk tabakaları
Rabbimizin “Cahiliye” olarak adlandırdığı Arap toplumunda birbirinden farklı çeşitli halk tabakaları vardı. Bizler genel olarak bu halk tabakalarını iki kısımda inceleyebiliriz.
1-Eşraf tabakası
2-Diğer halk tabakaları
Eşraf yani toplumun ileri gelen halk tabakası, yani Adab-ı Muaşerat’ı bilen, birbirlerine karşı gayet saygılı olan, ailede erkeğin söz sahibi olduğu, evliliklerde kızın velisinin onayının alındığı, kızların velilerine danışmadan hareket etmedikleri üst seviyede bir halk tabakasıydı. Ancak diğer halk tabakalarında böyle bir “Saygınlık” söz konusu değildi. Örneğin zina ve fuhuşun yaygın olması, onların ne denli bir ahlaki çöküntünün içinde olduklarının açık bir göstergesiydi.
Buhari’de geçen bir hadiste Hz. Aişe annemiz Cahiliye dönemindeki nikah çeşitlerini şöyle anlatır:
Cahiliye devrinde dört çeşit nikah yöntemi vardı;
1-İslam’ın devam ettirdiği, günümüzdeki nikah gibi bir nikah çeşidi vardı. Kişi velisinin rızasını alarak kızını ister, ona mihrini öder ve onunla evlenirdi.
2-On kişiden az bir grup toplanır, bir kadının yanına girerler ve hepsi de onunla birlikte olurdu. Kadın hamile kalıp doğum yaparsa, doğumdan birkaç gün sonra kadın, birlikte olduğu erkeklerin hepsini çağırırdı. Hiçbiri bu davete icabet etmekten kaçınamaz, kadının yanına giderdi. Kadın onlara, “Olanları biliyorsunuz. İşte şimdi doğum yaptım. Ey falan, çocuk senindir.” der ve çocuğu bunlardan dilediğine nispet ederdi. Çocuğu nispet ettiği kişinin buna itiraz etmeye hakkı yoktu.
3-Çok sayıda insan toplanıp bir kadının yanına girerlerdi. Kadın gelenlerden hiçbirine itiraz edemezdi. Bu kadınlar fahişe idi. Kapılarının üzerine bayraklar dikerlerdi. Bu kadınlarla beraber olmayı arzu eden herkes bunların yanına girebilirdi. Bunlardan biri hamile kaldığı takdirde, çocuğunu doğurduğu zaman, o adamlar kadının yanında toplanırlar ve doğan çocuğun kime daha çok benzediğine bakarak nesebini tespit edenler de orada hazır bulunurdu. Bu kimseler, bu çocuğun onlardan hangisine ait olduğunu söylerse, artık çocuk o adama nispet edilir ve onun çocuğu olarak çağrılırdı. Adam bunu reddedemezdi.
4-Kişi, hanımı hayızdan temizlenince, “Falancaya git, ondan hamilelik talep et!” der ve hanımını ona gönderirdi. Kadının o yabancı erkekten hamile kaldığı anlaşılıncaya kadar kocası ondan uzak durur, temasta bulunmazdı. O adamdan hamileliği açıklık kazanınca, kocası dilerse onunla beraber olurdu. Adam buna, asil bir evlat sahibi olmak için başvururdu. Buna ‘istibda nikâhı’ denirdi.
Nikah çeşitlerinden de anlaşılacağı üzere bu toplum büyük bir ahlaki çöküntü içindeydi. Aralarında yapılan savaşlarda galip gelen taraf karşı tarafın kadınlarını kendilerine helal sayarlardı, diledikleri kadar çok sayıda kadınla evlenirlerdi. Babalarının boşadığı kadınlarla evlenirlerdi hatta aynı anda iki kız kardeşi nikahlamak bile o dönemde serbestti.
Erkek evlatlarına çok değer verip onları el üstünde tutarken, kız çocuklarını bir utanç vesilesi olarak görüp onları diri diri gömüyorlardı. Kavmiyetçilik–Irkçılık ön plandaydı. Kişi akrabalarıyla övünür, ne kadar zulmetse de kardeşini yardımsız bırakmaz yanında yer alırdı. Zengin ve güçlü olanların sözü geçiyor ve diledikleri gibi hareket edebiliyorlardı ve onları kimse sorgulayamıyordu.
Bütün bu ahlaki çöküntülerine rağmen onlarda övülecek, övülmeye layık güzel yönler de vardı. Örneğin İkram etmeyi severlerdi. İkram etmek için kumar oynar ve kazandıklarını da yoksullara yedirirlerdi. Verdikleri sözde durmak adeta bir ibadetti. Cesurdular ve asla küçümsenmeyi kabullenmiyorlardı. Bu yönleri zaman zaman aralarında harplerin olmasına neden oluyordu. Yumuşak huylu, hilm sahibiydiler.
Toparlayacak olursak o toplumun bazı övülecek yönlerinin olması o toplumun genel durumunu değiştirmiyordu. İşte o Cahiliye toplumunun tüm ahlaki değerlerinden bahsettikten sonra o toplumu günümüz toplumuyla kıyas etmek ve karşılaştırmak şüphesiz ki bize fayda verme noktasında gereklidir.
Öncelikle itiraf etmeliyiz ki; o döneme ait nikah çeşitlerinden bahsederken bizler de o döneme karşı tiksintili bir bakış oluştu. Peki günümüzde durum çok mu farklı? Birkaç örnekle günümüzdeki durumu anlamaya çalışalım.
Günümüze bakıldığı zaman zina, devlet eliyle açılan genelevlerde devlet kontrolünde yapılmaktadır. Buralarda çalışan bayanların hamile kalmaması için her türlü önlem alınmakta, eğer hamile kalmışlarsa da bebekler kürtaj yoluyla katledilmektedir. İstisnai durumlarda doğacak bebekler ise çöp poşetlerine koyulup ya boğularak ya da açlıktan ölüme terk ediliyorlar. Günümüz toplumuna baktığımız zaman herhangi bir kısıtlama yapılmadan, 18 yaşını dolduran bir erkek için zina etmek, sosyal bir hak olarak kabul ediliyor.
Dahası henüz 13-14 yaşlarından itibaren çocuklarımız zinaya meyleden, zinayı özendiren, zinayı sevdiren birçok bataklıklarda büyüyorlar. Bırakın gençleri engellemeyi, uyarılmaya bile tahammül edemiyorlar. Kız çocuklarındaki bekaret yaşının 13 yaşa kadar düşmesi, zina ve fuhuşun ne seviyelere geldiğini bizlere yeterince açıklıyor.
Kendini İslama nispet ederek biz İslam toplumuyuz diyen günümüz toplumunda Allah (ac)’ın içki haram demesine rağmen, her geçen gün içki fabrikalarının sayıları artıyor. Artık her sokakta içki satan tekel bayileri görüyoruz. Bir suç işlendiğinde kişi alkollü ise bu, onun ceza almaması noktasında onun için bir mazeret sayılabiliyor. Kumar; artık İddia bayileri, Milli piyango, Sayısal loto, Sayısal toto adı altında devlet eliyle açıktan oynatılıyor. Reklamlar çekilip yayınlanarak insanlar kumar oynamaya teşvik ediliyor. At yarışları bahislerinin yapıldığı dükkanlarda insanlar kumar oynamak için kuyruklara giriyorlar.
Sanatçı kisvesiyle bu topluma model olanlar zina bataklığında yaşadıkları için bu toplum onlara özeniyor. Moda ve Sanat adı altında soyunan kızlar toplumun nazarında değerli oluyorken Allah (ac)’ın rızasına uygun kıyafetler giyen kızlarımız, kadınlarımız bu toplum tarafından kınanıyor.
Bu toplumda para her kapıyı açıyor. Parası olan zenginler her zaman güçlü ve her istediğini yapabilme hakkına sahip oluyor. Yaptığı her türlü zulümler para ile örtbas ediliyor. Hangi kurum olursa olsun belli bir makama ve mevkiye sahip olanların işi görülüyor. Buna karşılık olarak da alt tabakalar sürekli zayıflıyor ve sömürülüyor.
Günümüz toplumuyla Rabbimizin “Cahiliye” olarak adlandırdığı Mekke toplumunu karşılaştırdığımız zaman gerek ahlak yönünden bozulmuşluk ve gerekse çökmüşlük olarak diyebiliriz ki bizler daha kötü bir toplumda yaşıyoruz. Hatırlarsanız bir önceki yazımızda Hz. Ömer’den bir söz nakletmiştik.
Cahiliyeyi bilmeyen topluluklar arttığında İslam’ın bağları tek tek kopacaktır.
İşte bizler o topluma Allah (ac)’nin neden Cahiliye dediğini, Allah (ac)’ın Cahiliye dediği o toplumun özelliklerinin neler olduğunu iyi bilmemiz gerekir ki bu elimizde bir ölçü olsun. Elimizde böyle bir ölçü olunca bu toplumun kendisini İslam’a, Kur’an’a ve Peygamber (sav)’e nispet etmesi onlara olan bakış açımızı etkilemesin.
Nasıl ki yüzyıllar önce kendilerini İbrahim (as)’ın getirdiği dine nispet eden o toplumu Allah (ac) cahiliye olarak adlandırdıysa bugün de aynı yaşantıya aynı ahlaka sahip olan toplumumuz da her ne kadar kendilerini İslam’a Kur’an’a ve Peygamber (sav)’e nispet etselerde fark etmez. Bu toplum da cahiliye toplumunun ta kendisidir.
Yazımızın sonunda Rabbimizin cahiliye toplumu, şirk toplumu olarak adlandırdığı Mekke toplumunun yönetim şekline de bir bakalım ve bugünkü toplumun yönetim şekliyle karşılaştırıp kıyas edelim inşallah.
Sevgili okuyucu kardeşlerim!
Mekke toplumunun yönetim şekline baktığımız zaman da Darun-Nedve adını verdikleri bir meclisleri vardı. Darun-Nedve o dönemde Mekke’nin idaresinde tek söz sahibi olan meclisti. Mekke toplumunda her kabile kendi aralarında ileri gelen birini yetkili tayin edip kendilerini temsil etmesi için bu meclise gönderiyorlardı. Bu gönderilen kişiler, mecliste kendi heva ve heveslerine göre kanunlar çıkararak haramları (yasakları) ve helalleri (serbestleri) belirliyor ve bu belirledikleri kurallar ve kanunlarla da Mekke toplumunu yönetiyorlardı.
Rabbimiz Maide suresi 50. Ayette şöyle buyuruyor;
“Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir?”
Ayetten de anlaşılacağı gibi Allah (ac)’ın hükümleri dışında kalan her yasa ve her kanun düzeni cahiliyedir. Bu düzenleri benimseyen bu düzenlerden razı olan, onları reddetmeyen her toplum da cahiliye toplumudur.
Mekke’nin Darun-Nedve denilen meclisi ile günümüzü kıyaslayacak olursak arada hiçbir fark olmadığını hatta günümüzdeki yönetimin daha da sıkıntılı olduğunu rahatlıkla fark edebiliriz.
Kendilerini Peygamber (sav)’in getirdiği İslam dinine nispet eden bugünkü toplum her 4-5 yılda bir seçim adı altında hiç tanımadıkları sistem tarafından belirlenen adaylara oy vererek, vekaletlerini onlara veriyorlar. Kendilerini yönetmeleri için onları vekil olarak, Darun-Nedve’nin güncel versiyonu olan meclise gönderiyorlar. Vekalet verdikleri bu kimseler de girişinde Allah (ac)’ın hakimiyet hakkını millete verdiklerini sloganlaştıran ve başlı başına küfür/şirk sözü olan meclislerinde kendi acziyetlerini unutarak, Allah(ac)’a ait olan kanun koyma yetkisini kendilerinde görerek Allah (ac)’ a baş kaldırıyorlar. Allah (ac)’ın helallerini haram, haramlarını da helal yapıyorlar. Rabbimizin yasakladığı, haram kıldığı içki, faiz, zina gibi açık hükümlerin zıddına hüküm vererek onları helalleştirip serbest kılıyorlar. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Allah için tefekkür edelim. Darun-Nedve ile günümüz meclisi arasında ne fark var? Cahiliye olarak adlandırılan Mekke toplumu ile günümüz toplumu, ahlak yönünden ve yönetim yönünden birbirine ne kadar da benziyor. Rabbim bizlere bütün bunları idrak etmeyi kolaylaştırsın.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Cahiliye olarak adlandırılan Mekke toplumu ile günümüz toplumu birçok yönüyle örtüşmektedir. Bunu anlamamız bu toplumu daha iyi tanımamızı, bu toplumun cahiliye toplumu ve söylemlerinin aslında onlara hiçbir fayda vermediğini, dilleriyle ne kadar La İlahe İllallah Muhammedun Rasulullah veya ‘Biz Muhammed’in Ümmetiyiz’ deseler de onların bu konumunu değiştirmeyeceğini anlamamıza yardımcı olur.
Son olarak Rabbimize duamız şudur ki; Rabbim bizlere cahiliyeyi hakkıyla öğrenip bilmeyi nasip etsin. Rabbim şirk bataklığında olup bunun farkında olmayan kavmimize ihlaslı bir şekilde hakkı ulaştırma noktasında bizlere güç ve kuvvet versin, bizleri onların hidayetine vesile kılsın. Rabbim canımızı Müslüman olarak alsın.
Allahumme âmin
Allah (ac) bizlere ömür verirse bir sonraki yazımızda Peygamber (sav)’ın nesebi, doğumu, çocukluğu ve gençliğini ele alacağız. Bu yazım da olabilecek her türlü eksiklikler aciz olan nefsime, doğrular ise Allah (ac)’a ve Rasulü (sav)’ ne aittir.
Elhamdülillahi Rabbil Alemin.
Asrı Saadet Dergisi 2. Sayı 2024
İbrahim Arslan