Resulullah’ı (sav) Anlamak ve Siyer
Alemlerin Rabbi, Meliki ve İlahı olan Allah (ac) ‘a hamd olsun. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya, onun o pak ehli beytine, güzide ashabına ve kıyamete kadar kınayıcıların kınamasından çekinmeyerek onların izinden gidenlere, salat ve selam olsun. Rabbim bizleri O’nun yolundan ayırmasın, hayatımızın her alanında O’nun örnekliğini en güzel şekilde uygulamayı ve Ahirette de onun hamd sancağı altında toplanmayı bizlere nasip etsin.
Biz Müslümanların Allah’ın kitabından sonra ikinci ana kaynağı şüphesiz ki sünnettir. Sünnetin önemli bir bölümü olan Peygamber efendimizin (sav) hayatını, yani siyeri anlamak, İslam’ı yaşamak için son derece önemlidir. Rabbimizden gelen mesajı anlayabilmek ancak ve ancak ‘Yaşayan ve Yürüyen bir Kur’an’dı’ denilen Peygamber efendimizin (sav) hayatını öğrenmekle mümkündür. Onun en iyi davetçi olmasını, Onun Kur’an-ı en güzel şekilde yaşamasını, Onun ahlakını, Onun liderliğini, Onun babalığını, Onun hayırlı bir eş olmasını, Onun merhametini, Onun örnek kişiliğini anlamamız, ancak Onun hayatını en iyi şekilde bilmemiz ve Onu hakkıyla tanımamızla mümkündür.
Rabbimiz Ahzab suresi 21. Ayette; “Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resul’ünde güzel bir örneklik vardır” diye buyurmaktadır.
Öncelikle şunu çok iyi anlamak zorundayız ki; Rabbimiz gönderdiği elçisinin hayatını öğrenip örnekliğinden faydalanabilmemiz için ne gerekiyorsa bizlere açıklamıştır. Rabbimiz, kendisine hakkıyla kulluk yapabilmemiz için; Resulünün örnekliğine olan ihtiyacımızı bizlere bildirmiş ve bunu da üç sıfata sahip olma şartına bağlamıştır. Bu şartlar: Allah’ın rızasını ummak, ahiret gününü ummak ve en önemlisi de Allah’ı çokça zikretmektir. Bu sıfatlarına sahip olanlar, Resulullah’ın (sav) örnekliğinden en güzel bir şekilde faydalanabilirler.
Allah’a nasıl bir kulluk yapacağız? İslam adına nasıl bir davet yapacağız? evliliğimizde nasıl bir eş, nasıl bir baba, nasıl bir yönetici, nasıl bir lider olmamız gerekir? çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz? ticaret hayatımız nasıl olacak? Bütün bu soruların cevabına ancak, Allah Resulü (sav)’ne hakkıyla tabi olmakla ulaşabiliriz. Dolayısıyla bizler Allah Resulü (sav)’i hakkıyla tanımalı, O’nun yürüdüğü yolda yürümeli, O’nun durduğu yerde durmalıyız.
Rabbimiz bizlere olan rahmetinden dolayı, gönderdiği peygamber vasıtasıyla, bizlerden Kur’an-ı en iyi şekilde anlamamızı, kendi rızasını kazanmamız ve en iyi şekilde arınmamız adına, peygamberi önümüze güzel bir örnek olarak koymuştur. Ayetleri anlayabilmek ancak Resulullah’ın hayatını anlamakla gerçekleşebilir. Kur’an-ı doğru anlamak, Kur’an-ı hayatıyla tefsir etmiş olan, Peygamberimizi yakinen tanımakla, ona ittiba etmekle mümkündür.
Rabbimiz Al-i İmran suresinde buyurdu ki; “Andolsun ki; Allah Müminlerin içinde kendilerinden olan bir Resul göndermekle onlara iyilikte bulunmuştur. Onlara onun ayetlerini okur, onları arındırır ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretir. Hiç şüphesiz (Resul gelmeden önce) önce apaçık bir sapıklık içindeydiler” (Ali İmran / 164 )
Ayetten anlaşılacağı üzere; Peygamberimiz bize Allah’ın en büyük nimeti ve en büyük ikramıdır. Bu nimete hakkıyla şükredebilmek, ancak onun siyerini en iyi, en güzel ve en doğru şekilde öğrenmek ve bu öğrendiklerini de hayatının her alanında uygulamakla mümkündür.
Rabbimiz bizlere büyük bir ikramda bulunarak, bizleri apaçık bir sapıklıktan kurtarmak için, içimizden bir elçi seçmiş ve Kur’an’ı nasıl nizama döndüreceğimizi, uygulamalı olarak bizlere göstermek suretiyle, üzerimizdeki nimetini arttırmıştır. Verilen nimete şükretmek, o nimetin artmasını ve sürekliliğini sağlayacaktır. Şükrümüzü ise ancak gönderilen Resulü hakkıyla tanıyıp O’na ittiba etmekle eda edebiliriz. Bizlere düşen sorumluluk; hayatımızın tamamında, gecemizde, gündüzümüzde, ibadetlerimizde sosyal ve siyasi hayatımızda, ekonomimizde, kısacası 24 saatimizin tamamında, O ne yapmışsa onu yapmak, O neden sakınmışsa ondan sakınmaktır.
Siyer öğrenmemizde bizleri etkileyen, bizleri heyecanlandıran, bizleri duygulandıran en önemli sebeplerden bir tanesi de; Resulullah (sav)’a ittiba eden, onunla yol arkadaşı olan, onunla sevinip onunla üzülen, O’nu sözde değil özde seven, ve O’na olan sevgilerini; “Anamız Babamız sana feda olsun” diyerek gösteren, O’na olan saygılarını kendilerine sorulan her soruya cevaben; “Allah ve Resulü daha iyi bilir” diyerek gösteren, O’na olan sadakatlerini “sen emret Atlarımızı denize sürelim” diyerek kanıtlayan, veya suikasta uğrayacaklarını bile bile O’nun yatağına girip uyuyan, kendilerine ihtiyaç olduğunu hissettikleri anda, kendilerine söylenmediği halde O’nun çadırının önünde gece boyunca nöbet tutan, Rabbinin rızasına erişme adına, Resulullah’ın dostluğunu kazanan, isimleri her andığımızda, “Allah onlardan razı olsun” diyerek dua ve hayırla yad ettiğimiz, o güzide sahabe efendilerimizi tanımak ve onların Peygambere bağlılıklarını öğrenip onların tabi olduğu gibi Resule tabi olmaktır. Allah (ac) onların bu dostluklarını, bu fedakarlıklarını tasdik etmiş ve bizlere de bu şerefi kazanmak için açık bir kapı bırakmıştır;
Rabbimiz Tevbe suresinde; “Muhacir ve Ensar’dan öncüler, ilkler ve onlara ihsan üzere tabi olanlar (var ya) Allah onlardan razı olmuş onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlar için altından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. En güzel kurtuluş budur” diye buyurmuştur. Rabbim ihlasla, onları görüyormuş gibi, onları takip etmeyi bizlere kolay kılsın.
Başlayacağımız bu yazı dizisindeki amacımız, öncelikle Allah (ac)’ın Peygamber gönderdiği ve cahiliye diye adlandırdığı o toplumu ve o toplumun sosyal, siyasi ve ibadi yönlerini anlamaya çalışmaktır.
Allah (ac), o topluma neden peygamber gönderdi? O toplum ile günümüzdeki toplumu kıyas ederek, Peygamber örnekliğinde, İslam’ı en güzel şekilde nasıl yaşayabiliriz? Allah Resulü’nün (sav) karakteri nasıldı? toplumun ona bakışı nasıldı? davete nasıl başladı ve hangi süreçleri yaşadı? sorularına yönelip, cevaplarını tüm tafsilatlarıyla anlayıp, hayatımıza uygulamaktır.
O toplum ile günümüzdeki bu toplumu, kıyas ederek, bu topluma nasıl bir davet yapabiliriz? bütün bunların tamamına vakıf olacağımız, hızlı ve güncel bilgilerle, Peygamberimizi en kısa zamanda, en güzel bir şekilde öğrenmek adına bir yolculuğa başlayacağız. Cahiliyeyi tanımakla bu yolculuğumuza başlayalım;
CAHİLİYE NEDİR?
Lügatte; bilgisizlik, ölçüsüzlük, acelecilik ve taşkınlık, yanlış bilgi veya doğru bilinenlerin yapılmadığı düzenin adıdır.
Istılahta: Cahiliye, cahilce inanış ve fiillerin bir araya gelmesiyle meydana gelen düzenin adıdır.
Rabbimiz, son elçisini gönderdiği Mekke toplumunu cahiliye toplumu olarak adlandırmıştır. Biz o topluma ait bazı inanış ve fiiller ile kendi yaşadığımız toplumumuzdaki inanış ve fiilleri kıyaslamaya çalışırsak, aradaki benzerlikleri görerek kendi yaşadığımız topluma bakış açımızı daha da netleştirebiliriz. Kendilerini İbrahim (as)’ın Hanif dini üzere olduklarını zanneden cahiliye halkının, cehaletlerinin en büyük alameti puta tapmak suretiyle şirkleridir.
Bunların bazılarını inceleyecek olursak;
- Putların Allah katında şefaat edeceklerine inanıp, putların önünde el pençe divan duruyorlardı. Onlara sığınarak onlardan yardım bekliyorlardı. Onlara dua ederek, bazı ihtiyaçlarını onlara arz edip, onların yardım edeceklerine inanıyorlardı.
- Putların etrafında dönerek, tavaf ediyor ve onlara secde ediyorlardı.
- Putlarına kurban kesiyorlardı.
- Putlarına yönelme şekillerinden biri de; yiyeceklerinden, içeceklerinden, ekinlerinden ve davarlarından onlara bir hisse ayırırlardı.
- Putları için bazı hayvanları belirleyip onlara adarlardı. Bahira, Saibe, Vesile ve Ham gibi adlandırdıkları bazı hayvanları putlarına adıyorlardı. Rabbimiz Maide suresi 103. Ayette dedi ki;
“Allah (kulağı yarılıp putlara adanan) Bahire, (bir belayı defetmek için putlar adına dokunulmaz ilan edilen) Saibe, (belirlenmiş standartlarda doğuran devenin salınması ve ona dokunulmaması gereken) Vasile, (sırtına binilmeyi haram kabul ettikleri) Ham; bunların hiçbirini meşru kılmadı. Fakat kâfirler yalan uydurup Allah’a iftira ediyorlar. Onların çoğu akletmez”
Yine Rabbimizin cahiliye toplumu olarak adlandırdığı o toplumun, birçok batıl inanışları da vardı.
Fala bakarlardı onlar üzerinde Evet- Hayır yazılı olan kadehlerden fala bakarak, onlara göre hareket ederlerdi.
Kahinlerin, büyücülerin ve müneccimlerin verdiği haberlere itibar ederek, onlara inanırlardı.
Tiyare (uğursuzluk) dedikleri bir inanış vardı; hayvanı salarlar, eğer o hayvan sağa dönerse niyet ettikleri işi yaparlar, yok eğer o hayvan sola dönerse o zaman da bu durumu uğursuzluk sayarlardı. Bazı günleri, ayları ve bazı hayvanları uğursuzluk sayarlardı.
Cahiliye dönemine ait yukarıda zikrettiğimiz puta tapma şekilleri ve batıl inanışları incelediğimizde günümüzde de buna benzer birçok eylemlerle karşılaşıyoruz.
Günümüzde kendini İslam’a nispet ederek, biz Muhammed (sav)’in ümmetiyiz diyen toplumumuz maalesef puta tapma noktasında, Mekke cahiliyesini geçmiştir. Kendilerince özel saydıkları bazı günlerde geçmişte yaşamış bazı insanları temsil eden heykellerin karşısına geçerek “atamız” diyerek putlaştırıp onları tazim etmektedirler.
Geçmişte yaşayıp vefat etmiş, Allah dostu olarak gördükleri bazı kimselerin mezarlarını türbe veya ziyaret adı altında kutsallaştıran, bazı kimseler onlara kurban kesmekte, adak adamakta, sadece Allah (ac)’tan yardım istemeleri gerekirken, çocuk sahibi olma, evlenme veya hastalıkları için şifa gibi taleplerini, onlara arz etmektedirler.
Kendilerince kara kedi, baykuş gibi hayvanları uğursuz sayarak, bazı zamanları ayın 13’ü ve belirledikleri bazı maya takviminde zamanların da kutsal olduğuna inanmaktadırlar. Falcılara, kahinlere, üst seviyelerde paralar vererek, onların gelecekten haber verdiklerine inanmaktadırlar.
Bu verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere; Rabbimizin cahiliye olarak adlandırdığı, Mekke toplumunda bulunan, birçok şirk ve batıl inanışlar günümüz toplumunda da bulunmaktadır.
Allah (ac) nasip ederse, bir sonraki sayımızda da Cahiliyeyi tam olarak anlamak için, Mekke Cahiliyesine ait bidatleri, ahlaki durumları ve nasıl yönetildiklerini açıklamaya çalışacağız.
Rabbim başlamış olduğumuz bu yazı dizisini bizlere ve sizlere faydalı kılsın. Rabbim bizlere Peygamberimizi en iyi şekilde tanımayı ve ona ittiba etmeyi kolaylaştırsın. Peygamberimizi tanımak Kur’an-ı anlamak ve Rabbimizin istediği, razı olduğu hayatı yaşamaya bizleri muvaffak kılsın Allahumme âmin
Sözlerimizin sonu Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir. Bir sonraki sayımızda buluşmak üzere, Allah’a emanet olun.
Asrı Saadet Dergisi 1. Sayı 2024
İbrahim Arslan